Fikir7 Manset Haberler

31 Temmuz, 2005

Incirlik Hikayesi !!!

Incirlik'in Hikayesi

--------------------------------------------------------------------------------

Birilerinin çıkıp İncirlik’in hikayesini adam gibi yazması lazım. Kuruluşundan bu tarafa İncirlik’te neler oldu, neler olmadı eminim fazlası ile kaleme alınmayı hak ediyor.

İncirlik’in hikayesi bir anlamda Türkiye’nin ABD tezgahına nasıl sokulduğunun, Türk–ABD esaret ilişkisinin nasıl yoğrulduğunun da somut parametrelerini taşır. Komünizm tehlikesi adı altında ülkenin bir kesiminin nasıl Amerikancı tuzağa düşürüldüğünün ispat aynasıdır İncirlik!

Mesela 80 öncesinde sol grupların “ABD dışarı” sloganları atarak İncirlik’e yürüdüğü günlerde sağcı gruplar göğüs göğüse bir muharebe ile İncirlik’i savunmuşlardı!

Org. Hüseyin Kıvrıkkoğlu ise PKK terörünün “İncirlik’ten kalkan uçakların attığı silahlarla palazlandığı bir vasatta” üsse 4 kuvvet komutanı ile birlikte baskın yapmıştı!

En son tezkereler sürecinin altın halkasını İncirlik oluşturmuştu! Amerikalılar İncirlik’i koparabilmek için herşeyi göze almışlardı. Tezkere reddedildi ama bu kez üs bir Bakanlar Kurulu kararnamesi ile okyanus ötesine teslim edildi!

Sözün kısası İncirlik’te inanılmaz zenginlikte (!) yaşanmış olaylar var. O nedenle denilebilir ki İncirlik, ABD’nin Türkiye ve bölgeye dönük isteklerinin somuta indiği bir alandır. Türkiye’deki iktidarların İncirlik’e ilişkin tutumları da, onların Washington’a yakınlıklarını ispat eder.

Yani “bak İncirlik’e anla hanyayı Konya’yı” gibi bir durumu vardır İncirlik’in.

***

Peki İncirlik şimdi nereden çıktı, ortalıkta müthiş bir YÖK–hükümet çatışması(?) varken diyebilirsiniz. Açıkçası bendeniz danışıklı döğüşleri ve 3. sınıf siyaset şovlarını oldum olası sevmem.

Samimiyetsiz, asla meseleyi çözmeye dönük olmayan, bilakis siyasi rant peşindeki bu tavrı o nedenle ciddiye almıyor ve “es” geçiyorum. İncirlik nereden çıktı sorusuna gelince...

Dün çok satan gazete “İncirlik’te kelepçe” manşeti ile okuyucularının karşısına çıktı. Güya bir ABD askeri İncirlik’te kelepçelenmiş ve acil iniş izni isteyen C–17 nakliye uçağı da kısa bir süre enterne edilmiş!

Haberi okuduğunuz zaman şu hisse kapılıyorsunuz:

“Oh olsun! Süleymaniye’de Türk askerinin başına çuval geçiren Amerikalıya haddini bildirdik. Bizde 1 kişi de olsa, kısa bir süreliğine de olsa Amerikalının ellerine kelepçeyi geçirdik!”

Gazetenin ketenpere kokan haberi Genelkurmay tarafından yalanlandı:
“Hayır böyle bir olay yaşanmadı. Biz kimseyi kelepçelemedik!”

Bu iki haberden çıkan sonucu şu şekilde okuyabiliriz:

“Birileri İncirlik üzerinden ciddi bir iş kotarmaya çalışıyor. Onun alt yapısını hazırlıyorlar.”

Askerin haberi yalanması ortada durduğuna göre, bunun dışında bir ihtimal söz konusu olamaz. Hele ki İran’ın, yeni Cumhurbaşkanı ile birlikte kelimenin tam anlamı ile odağa oturtulduğu bir noktada başka bir ihtimal insanın aklına gelmiyor!

Belli ki ABD’nin İran’la savaşı gün saymaya başladı ve İncirlik bu işin merkez üssü olacak! Sakın hükümetin erken seçim kokan tavırlarını nedeni de bu olmasın!

Düşünün ABD İran’a saldırıyor ve bunun çıkış noktasının da İncirlik olduğu anlaşılıyor. Yani gizli kapaklı kullanım aleniyete dökülüyor.

Bunu hangi iktidar kaldırabilir! Daha büyük bir ifade ile bunu kim kaldırabilir!

İncirlik’ten kalkan uçakların İran’ı vurduğu an 4. dünya savaşının başladığı andır. Hiç kimse İran’dan Saddam tavrı beklemesin!

İncirlik’ten havalanan uçaklar Irak’ı çook bombaladı ama Saddam rolü ve gücü gereği buna ses çıkaramadı. Ama ya İran! İran, Irak olmayacaktır. İşte o an Anadolu toprakları 4. dünya savaşının yapıldığı bir coğrafyaya dönüşecektir.

Dünyayı yönetenlerin de istediği zaten bu değil mi? Yani bir İran–Türkiye savaşı!

1 koyup 3 değil, 10 almak herhalde bu senaryo ile mümkün olabilir.

İncirlik’ten hiç de iyi kokular gelmiyor. Ahmedinecad’ın iktidarı, AKP’nin kimyası ve Neocon–Evangelistlerin hırsı!
__________________
Madem ki; düşünceyi zindana koymayan, hakikat sevgisini zincire vurmayan bir millet,
o cesur ve adil Türkler var, üzerinde hakikatin, adaletin ve hürriyetin hüküm sürdüğü bir güneş ülke neden vücut bulmasın..."

Tevhit için birleşince kalpler bilekler

Deccalda olsa canavarda,düşmanın işi biter.

HACKERLERIN AB YE SALDIRILARI

:: Karen Fogg'un E-maillerini Ortaya Çıkaran Hacker ile Konuştuk



Olay hafızalarda hala canlı. İşçi Partisi genel başkanı Doğu Perinçek, 7 Şubat 2002 günü düzenlediği basın toplantısında, Madam Fogg'un e-postalarını ele geçirdiklerini açıkladı. Peşpeşe düzenlediği toplantılarda ortaya çıkan tablo şuydu: Madam Fogg, ele geçirilen yedi bin küsur e-postanın muhteviyatından anlaşıldığına göre, temsilcilik görevinin hudutlarını çok aşmış; Türkiye'de fiilen bir beşinci kol hareketi örgütlemeye girişmiş; bu bağlamda gazeteciler, akademisyenler, sivil toplum örgütleri ve kimi bürokratlarla bir 'şebeke' teşkil etmiş. Büyük bütçelerle oluşturulan gruplar Brüksel'e bağlanmışlar.

Madam Fogg ülkeyi terk etmeye mecbur kaldı.

E-postaların muhteviyatı bir yana, kim tarafından ve nasıl ele geçirildiği de tartışılan konular arasındaydı. Rivayet muhtelifti. Mit, Jitem, Emniyet, Ordu veya genel olarak 'derin devlet' diyenler çoğunluktaydı. Dile getirilen bir diğer ihtimale göre, bu işin arkasında AB içinde Türkiye'nin üyeliğini istemeyenler bulunuyordu. Üçüncü ihtimal ise bunun bir bilgisayar korsanlığı (hacking) olayı olduğuydu. 'Perinçek'in Teknik Ekibi' diye dalgasını geçenler de vardı bu ihtimalle.

Karen Fogg'un e-postalarını ele geçiren ve İşçi Partisine ileten bilgisayar korsanıyla, Ahmet Mehmet’le konuştuk.

********

Kendinizi bir 'hacker' olarak tanımlar mısınız?

Fiilen öyleyim aslında. Ama, bir ‘hacker’ın teorik müktesebatına sahip olduğumu söyleyemem. Bilgisayar konusundaki bilgim, sıradan kullanıcının üzerinde...

Karen Fogg’un bilgisayarına girip yazışmalarını ele geçirdiniz ve bunu , ‘uzman’lığınız olmadan yaptığınızı söylüyorsunuz? Nasıl oluyor bu?

İki imkanımı değerlendirdim, diyebilirim. Birincisi ‘cüret’. Bu çeşit bir iş her şeyden evvel cüret gerektiriyor. İkincisi ise bir iki ecnebi lisandan anlamak. Böylece hem internette bilgisayar güvenliğiyle ilgili gelişmeleri ve dökümanları takip edebiliyordum, hem de nüfuz ettiğim sistemde karşıma çıkan birkaç dilde yazılmış evrakın manasını sökebiliyordum.

İnternette sörf yaparak ve biraz yabancı dil bilerek, insan bir Büyükelçiliğin bilgisayar sistemine sızabiliyor mu?

Haklısınız. Biraz tuhaf. Belki şu sizi tatmin eder. Türkiye’deki Avrupa Temsilciliğinin bilgisayar sistemi çok özel koruma duvarları arkasında değildi. Niye böyleydi derseniz; sadece aptallıktan değil, derim. Asıl neden pervasızlıktı bana göre. Temel bir tutum bu onlar için. Türkiye’de pek pervasızlar. Aptallık bunun bir sonucu.

Çok kolaydı yani?

Tam öyle değil. İşin çocuk oyuncağı veya zahmetsiz olduğu anlamına gelmez bu. Bilakis. Ama şu da doğru: Evet, internette sörf yaparak ve biraz yabancı dil, tercihen İngilizce bilerek bu işleri kıvırabilirsiniz. Çünkü internet bir çöplük ama karıştırınca çok iyi şeyler de çıkabiliyor. Bu, modern çöplüklerin genel bir özelliği değil mi zaten?

İnternet, çöplük...?

Burada bir farklılık var tabii, hak da yemeyelim. İnternet bir paylaşım ortamı. Kuvvetli bir otoriteden de şimdilik azade. Şimdilik, diyorum, çünkü bunun çaresine bakmayı düşünüyorlar muhakkak ki. Benim Karen Fogg hadisesinde kullandığım kodu –hatırladığım kadarıyla- bir Çinli yazmıştı, mesela. Çinli bunu “C” programlama dilinde yazdığı için ben onu kullanmadım da, PC’mde daha kolay çalıştırdığım “Perl” versiyonunu kullandım. Bunu C’den Perl’e çeviren de bir İranlıydı! Görüyorsunuz, bunlar muhalif ülkelerin vatandaşları hep. İnternet böyle bir yer işte.

Evet, güzel bir dayanışma örneği gibi görünüyor. Ama Karen Fogg’a dönersek...? Nasıl başladı bu iş?

2001 yazı başıydı. Bir Nadire Mater olayı patlak vermişti, hatırlayacaksınız. Bu hanım AB fonlarından desteklenen bir kitap yayımlamıştı. Mehmedin Kitabı, diye. Türk ordusuna hakaretler yağdıran, bir küfür kitabıydı. Ben de kendimi milliyetçi olarak tanımlarım. Ne demek milliyetçi? Bunun ilkin bir hissiyat olduğunu söyleyeyim. Fikri çerçevesi de, bu çerçeveyi doldurduğunuz ayrıntılar da başka başka olabildiği için, tafsilata girmeyeyim.

AB temsilciliğiyle derdim böyle başladı. Bardağı taşıran damla bu oldu yahut. İlkin basit bir protesto mesajı yerleştirmek üzere internet sitelerine yöneldim. Bilenler bilir, sistemi incelerken siteyi kendi makinelerinde çalıştırdıklarını ve bütün ağlarının da internete açık olduğunu gördüm. Gerisi çorap söküğü gibi geldi.

Bilgisayar sistemine girdiniz. Sonra ne oldu? Ne buldunuz?

Doğrusu bu konudaki ayrıntıları hatırlamam zor. İki sene geçti üzerinden. Şu kadarını söyleyeyim: Açık rastladığım her bilgisayar kontrolüm altındaydı. Karen Fogg’unki başta. Basitleştirerek anlatayım: Ortak bir kullanılan makine vardı. Herkese ait bir klasör bulunuyordu. İlk girdiğim de bu müşterek makine olmuştu. Burada yedek dosyalarını muhafaza ediyorlardı. Çok işe yaradı gerçekten. Bu makineyi ele geçirince, diğer bütün makinelerin de kapısı açıldı. Sistemdeki en yetkili makine buydu çünkü. Bu makineye ‘sistem’ (bilgisayardaki en yetkili merci denebilir buna) ayrıcalıklarıyla girince bütün diğer makinelerin hakimi oldum. Artık istediğim her türlü yazılımı yüklemeye, belli bir takvime göre etkinleştirmeye imkanım vardı.

Karen Fogg’unki en önemlisiydi herhalde?

Evet. Onu günü gününe takip edebiliyordum. Pek çok şey buldum:raporlar, bilgi notları, iç yazışmalar. En ilginci de aslında bilgi işlem sorumlusunun makinesinden çıktı. Bütün sistemin mimarisi ve kullanıcı adı ile şifre listeleri! Çok gülmüştüm... Bilgisayarlarda muhafaza edilen her türlü evraka ulaştım. Fogg’un duygu yüklü bazı mektupları dahil!

Ve tabii e-postalar?

Aslında e-postalara hemen nüfuz edemedim. Çok büyük dosya hacimleri söz konusuydu. Yüzlerce megabyatlık dosyalar! Dbx uzantılı dosyalar. Bunları indirmem gerekiyordu ama benim gibi telefon hattıyla internete bağlanan birisi için imkansız gibi bir şeydi bu! PC’im de fi tarihinden kalmış bir aletti ya, neyse.

Yani öyle teknoloji harikaları kullanarak yapmadınız bunları?

Yok canım, nerde..? Komiktir, işin en civcivli zamanında monitörüm bozuluverdi. Yeni bir monitör alacak para bile yok. Haftalarca internet kafelerden yürüttüm işi. Neyse. Bunlar acıklı tarafı işin... Bu büyük dosyaları indirmek için başka yollar bulmak gerekti. Detayına girmeden söyleyeyim. Geniş bant internet bağlantısı bularak indirdim bu dosyaları. Tersi olamazdı çünkü. Daha ufak dosyaları indirmek bile bütün bir gece sürebiliyordu... Elçilik e-posta sunucusunu da kendi ağında tutuyordu. Dolayısıyla, bütün çalışanların e-postalarını arşivlemem dahi olanaklıydı. Tek tek uğraşmaya gerek kalmadan yani. Bir kısmını aldım da ama tamamına imkan bulamadım.

Bütün iş ne kadar sürdü. Sanki haftalarca uğraşmışsınız gibi anlatıyorsunuz?

Üstüne bastınız. Tam olarak ben bile hatırlamıyorum ama 6-7 ay sürdü bu. İlginç aylardı ama. O arada Fazilet Partisi kapatıldı, İlerleme Raporu yayımlandı, 11 Eylül geldi geçti.. Bütün bunların oradaki akislerini takip edebiliyordum. 11 Eylül en ilginciydi...

Nasıl yani?

İlk şoku atlattıktan sonra Karen Fogg da 11 eylül şakalarına kaptırmıştı kendisini. Daha ikinci veya üçüncü gündü, o bildik e-posta esprileri gelmeye başladı ona da. Dün gibi aklımda olan bir tane var. Hani New York’un ortasına Aya Sofya’yı yerleştiren bir resim vardı... Avrupalılar eğleniyorlardı doğrusu.

E-postaları ve diğer evrakları ele geçirdiniz. Bir yandan da okuyordunuz...

Yo, doğruyu söylemek gerekirse her şeyi okuma imkanım yoktu. Zamanım yoktu bir defa. Başka meşgalelerim de vardı haliyle. Bir de zaten bütün bunları elde etmek için harcadığım zaman çok fazlaydı. Elemek zorundaydım okurken. Hızla ve kabasından okuyordum.. Bazı şeylerin vahametini görmeye yetecek bir dikkatle aynı zamanda...

Mesela?

Mesela bir Volkan Vural olayı vardı. Bu, basına tam yansımayan bir husustu... Neden böyle kaldı, bilemiyorum... Belki Aydınlık yayımlamıştır bunla ilgili bir şeyler.. Ama birkaç sayısını alabilmiştim sadece.. Neyse, olay şu. Ulusal Program denen vaat listesi hazırlanırken Vural ile Fogg sıkı diyalog halindeler. Malum, Vural AB’ye uyum işlerine bakan tepe bürokratımızdı o zaman. Fogg, kimi siyasi vaatlerin programda açık bir biçimde yer bulmamasından şikayet ediyor Vural’a. Vural’ın verdiği yanıt dehşete düşürdü beni: Merak etmeyin, diyordu, ben onları satır aralarına yerleştirdim.. Bizim siyasetçiler (hükümeti kastediyor tabii ki) böyle belgeleri dikkatli okumazlar, bunları görmeyip imzayı atacaklardır! Bir diğeri ise 2002 ilerleme raporu meselesiydi. Volkan Vural, rapor ilan edilmeden evvel almak ve basına sunulmadan önce biraz makyajlamak istiyordu. Karen Fogg’u memnun eden bir talep tabii. Mealen, aklımda kaldığı kadarıyla aktarıyorum tabii ama dehşet verici değil mi? Devletin en üst düzeyinde bulunan bir diplomatımız, bir ecnebi meslektaşına neler söylüyor! Kim kimin için çalışıyor belli değil. Takip etmedim ama sanıyorum Volkan Vural’ın yeri artık o kadar sağlam değil. Nerde? Siz biliyor musunuz?

Bu niye gündeme gelmedi dersiniz?

Kim bilir? Belki de ben okuduklarımı yanlış tefsir ediyorumdur. Sonuçta diplomat filan değilim.

Başka?

Bir başka örnek daha verebilirim... AB elemanları DPT’yle görüşmeler yürütüyorlar. Proje bazında fon verecekler. Malum, DPT o dönemde MHP’ye bağlı. Elçiliğin iç yazışmasında şunlar söyleniyordu: Destek verdiğimiz projelerin Güneydoğuda ve Van gibi doğu Anadolu şehirlerinde yoğunlaşması MHP’yi kuşkulandırıyor, orta Anadolu’da birkaç projeyi destekler görünmek lehimize olur!

Peki bunlar İşçi Partisinin, Doğu Perinçek’in eline nasıl geçti?

Ben verdim. Ama ilk tercihim değildi aslında. Dedim ya, kendimi milliyetçi olarak tanımlarım. Her vatansever gibi memleketin içinden geçtiği durumdan bunalmış durumdaydım. Hala da öyle ya, neyse. Perinçek ilk tercihim değildi ama ona verdiğime pişman da değilim. Sağolsun, gayet güzel kullandı bunları.

İlk tercih kimdi o zaman?

Polise, milli istihbarata, hatta genel kurmaya vermek geçti içimden. Ama bunu nasıl yapabileceğimi bilmiyordum. Nasıl karşılanacaktı? Kaldı ki bunlar içinde en çok güvendiğim de askerdi. Polis de, MİT de siyasetin daha fazla kontrolü gibi gelmiştir bana. Bu işleri bildiğimden değil tabii, sadece hissiyat bu. Siyaset düşmanı da değilimdir, yanlış anlaşılmasın ama halimiz de ortada değil mi? Hele o günlerde bu kurum da Mesut Yılmaz’ın ANAP’ına bağlı durumda. Malum, Mesut Yılmaz Avrupa Birliği davasının önde giden bir heveskarı, neferi konumda. Adının karışmadığı yolsuzluk, uğursuzluk da kalmamış biri. Kişisel olarak da hiç hazzetmediğim bir adam sonra. ANAP zaten başımıza bütün bu Küresel çorapları ören odak olmuş. Askere ise nasıl ulaşabilirim, hiçbir fikrim yok. Basın yayın organlarına verilebilir ama onun da riski büyük... Ama ‘tarihi’ bir fırsat var elimde. Kaçırmamam lazım. Kim kullanabilir bütün bu belgeleri diye düşünmeye başladım...

Ve?

Ve Büyük Birlik Partisi geldi aklıma. Muhsin Yazıcıoğlu şahsen bana itimat telkin eden biridir. Ne kadar basit düşünüyorum, değil mi? Bir e-posta yollayıp durumu izah ettim. Birkaç örnek de yolladım. Genel Başkan yardımcılarından birinden cevap geldi. Adını tam hatırlamıyorum ama Bilgehan veya Kutluhan gibi bir şeydi. İlgisini çekmişti yolladıklarım. Bana kim olduğumu soruyordu. Siz bir hacker mısınız? Diyordu. Doğrusu, buna bir anlam veremedim. Durumu kabaca izah eden bir e-posta daha attım. Bu defa daha büyük bir dosyayı nasıl alacaklarını da tarif ettim.

Nasıl yani, onlar mı alacak dosyayı?

Evet. O günlerde dosyaları hazırlayıp AB temsilciliğinin internet sitesine yerleştiriyordum. Böylece dikkat çekmeden alınabiliyorlardı. Ayrıca, kapalı olma ihtimali yok denece kadar az olan makine oydu. BBP’den bir daha haber alamadım. Doğrusu hayal kırıklığına uğramıştım.

Neden ilgilenmediler dersiniz?

Kimbilir. Belki onu da siz sorarsınız kendilerine. Ben de merak ediyorum çünkü...

Sonra?

Sonra MHP’yi denedim. MHP içinde genel başkana kadar ulaşabilecek bir bağlantıyla önce basılı bazı evrakı ilettim. Ardından bir CD halinde e-postalar gitti. Hiçbir cevap alamadım oradan da...

Bu arada takibi sürdürüyordunuz ama?

Günü gününe takip ediyordum Karen Fogg’u. Malzeme biriktikçe birikiyordu elimde. E-postaların sayısı 7-8 bine ulaşmıştı.

Hiç kuşkulanmadılar mı dersiniz?

Çok pervasızdılar bence. Ama komik şeyler de olmuyor değildi hani. Dosyaların hacmi gitgide büyüdüğünden, indirmek zor oluyordu. Fogg’un makinesindeki e-postaları silmek zorunda kaldım. Riskliydi tabii. Uyanabilirlerdi. Kadın şoke oldu. Yazışmalardan gördüğüm kadarıyla bilgi işlemci de şaşırmıştı. Microsoft Türkiye’yi aramışlar. Onlar da, olur böyle aksilikler dert etmeyin mealinde bir şeyler demiş!

Peki Perinçek’e nasıl ulaştınız?

Perinçek son bir teşebbüs olacaktı. Ümidim iyice kırılmıştı doğrusu. Elimdekilerin kıymetsizliğine hükmetmek üzereydim. Doğu bey hakkında benim de birçok kuşkum vardı doğrusu. Benim de diyorum, çünkü bilirsiniz Perinçek’in seveni azdır... Haksız da değiller belki. Çok tutarlı bir çizgisi yok sonuçta. Ama insanların değişebileceğine inanmak lazım. Kaldı ki, bütünüyle kuşkusuz kim var ki! Hem sonra, güvendiklerimden bir cevap bile alamamışım. Perinçek’i de takip ediyorum bir müddettir. Bir de Hasan Yalçın var tabii, rahmetli. 11 eylül sonrası performansları harika. Samimi veya değil, onu kimse bilemez. Neyse, Perinçek’e birkaç örnek yolladım. Hemen cevap geldi. Çok önemli şeyler var elinizde, bunların devamı var mı, diye bizzat yazdı. Tamam dedim, işte aradığım adam!

Sonra?

Sonra birkaç örnek daha yolladım e-postayla. Devamını vermeyi de vaat ettim. Bir CD’ye kayıt yapmanın yollarını arıyorum. Bu da kolay bir iş değil çünkü. Bahçeliye yollarken göbeğim çatlamış zaten. Ben bunları düşünüp dururken, 7 Şubat günü ne göreyim: Doğu Perinçek basın toplantısı yapıyor! Doğrusu bu defa biraz korktum.

Niye korktunuz?

Çünkü Elçiliğin makinelerinde henüz temizlik yapmamışım. İzlerimi bütünüyle yok etmem lazım. Bu bir. İkincisi daha da önemli belki. Elçilik bir süredir hazırlık yapıyor. Brüksel’e doğrudan bağlanacaklar. Benim de bu konuda umutlarım ve korkularım var. Korkum, sistemi baştan aşağı elden geçirip durumu fark etmeleri. Umudumsa, sisteme dokunmadan Brüksel’e bağlanmaları. Çünkü bu Brüksel’e de sızma imkanı demek! Basın toplantısı her şeyi bitirdi tabii.. Hızlı bir biçimde ne kadar olabilirse o kadar temizlik yapmakla kaldım.

Bu arada fırsat kaçtı yani?

Bir bakıma. Ama bundan emin olmak mümkün değildir.

E-postaların devamını nasıl verdiniz?

Yazışmaları e-postayla yapıyordum. Ahmet Mehmet takma adıyla yürüdü bunlar. Biliyorsunuz, Doğu bey ‘Karen Fogg’un e-postalları’ kitabının önsözünde bana bu adla teşekkür eder. BBP’ye de benzer bir isimle ama başka bir adresten yazmıştım. E-postalrın devamını İP’nin Kadıköy Şubesine, o günlerin yöneticisi Hasan Karanlık’a verdim. Onu da tanımam. İnternetten yaptığım bir tercihti bu. Adresi aldım, yetkilinin ismini öğrendim filan... Jet hızıyla verdim çıktım. Durum komikti biraz.

Sonra?

Sonrasında ben de herkes gibi seyirciydim. Tarihe dokunmuştum. Şimdi merakla bekliyordum: kımıldayacak mı bakalım diye.

Necip Hablemitoğluna da bir belge yolladım

Tam zamanını hatırlamam şimdi mümkün değil, elimdeki evraka bakmam lazım ama, bir tartışma vardı gündemde. Alman Vakıfları meselesi. Rahmetli Necip Hablemitoğlu birkaç hafta üst üste Ceviz Kabuğuna çıkmış ve ifşaatta bulunmuştu. Fogg’un yazışmaları içinde Necip Beyin işine yarayacak bir mektuplaşma da vardı. Kendisine yolladım. Çok heyecanlandı. İçten bir teşekkürle mukabele etti. Onunla da böylece fazla derinleşemeyecek olan bir münasebet başlamış oldu. Rahmetliden dört beş e-posta daha alacaktım ancak. Son kitabı “Köstebeği” gönderdikleri arasında ben de vardım. E-postayla yollamıştı.

Hablemitoğlu’na gönderdiğim belge Metin Münir ile Karen Fogg arasındaki bir yazışmaydı. Metin Münir Hablemitoğlu’nun kitabını okumuş, baştan aşağı saçma bulmuş tabii. Fogg’a diyor ki, gördün mü kitabı, fikrin ne? Hablemitoğlu, bir Avrupa Birliği parlamentosu belgesine dayandırıyor her şeyi ama böyle bir belgenin mevcut olduğuna ihtimal verilemez herhalde, değil mi? Fogg’un cevabı ilginçti, Necip beyin ilgisini çekeceğini düşündüğüm de oydu zaten. Fogg diyordu ki, adam haklı, dediği gibi bir belge var. Avrupa parlamentosunun bu kararını içeren belgeyi bulunca sana da yollayayım. Ayrıca, diyor, Alman Yeşillerinin Türkiyedeki bu faaliyetleriyle ilgili söylentiler benim de kulağıma geldi. Altın meselesini kullanıp burada zemin kazanmaya çalışıyorlar. Fogg, birkaç gün sonra o belgeyi de yolladı gerçekten. Ben de hepsini Hablemitoğlu’na ilettim tabii.”

Tarihe Dokundum

Tarihe dokunmak diyorum, bunun benim için bir anlamı var. İngiliz filozfou Bertrand Russell’ı bilirsiniz belki... Kendisi İngiliz hükümetlerinde belirleyici olmuş ailelerden birine mensup bir aristokrattı. Ya babası yahut dedesi başbakanlık da yapmıştı galiba. O anlatır. Tarihi yapan insanların arasında büyüdüğü için, hep onu değiştirebileceği hissiyle yaşamış. Tarihin akışının değiştirilemezliği fikrine yabancı kalmış. Tarih dışımda değildi, diyor, onu değiştirmek günlük şeyler arasında gibiydi. Bizim ne kadar uzağımızda bir hissiyat, değil mi? Biz, sıradan insanların. Bunu kabullenmek zor geliyordu bana... Neyse, uzatmayayım, işte tarihi değiştirme değilse bile ona dokunma fırsatı elimdeydi. Nedir tarih? Bugün için söylersek, gazete manşetleri değil mi? Hiç olmazsa bir yönüyle, değil mi? İşte, adım sanım yoktu ama yaptığım bir şey gazete manşetlerine taşınmıştı... Yaptığım şey etrafında saflar tutulmuştu... Türkiye’nin istikametiyle ilgili bir tartışmanın -bir müddet için de olsa- odağı olmuştu... Ben de seyrediyordum...

Devlet kim?

Derin devlet mi? Deriniyle yüzeyiyle devlet biziz, başkası değil ki! Batı liberalliğinin pompaladığı sivil-devlet, vatandaş-devlet çatışmasına bizim karnımız tok olmalıdır. Devlet, örgütlenmiş millettir. Öyle olmak zorundadır. Öyle değilse eğer, işgal altındayız demektir. Millet, devlet üzerindeki sahiplik iddiasından vazgeçemez, vazgeçmemelidir. Araya mesafe sokulmasına izin vermemelidir. Devlet adamıyla aramdaki fark bir rol dağılımından ibaret olmalıdır. Aynı gaye için çalışmak zorundayız. Demokratik göreciliğin/izafiyetçiliğin içerdiği nihilizm, değerlerin değersizleştirilmesi yani, sadece ve sadece dünya sisteminin efendilerine yarayan bir çözülme yaratıyor. Bunu ben AB temsilciliğinin faaliyetlerinde somut biçimde gördüğüm kanısındayım . Karen Fogg sivil toplum mühendisliğinde uzmanlaşmış. Genel bir strateji bu Batı için. Sivil toplum adı altında örgütlenir görünürken, dağılıyorsunuz aslında. Bu bir çözme harekatı. Milli bütünlüğü sarsıyorlar. Sonra da karşınıza geçip, siz zaten suni bir bütündünüz diyorlar, diyecekler de.

-------

Bu söyleşi "Tayfun Salcı" ( tayfun@gercekhayat.com ) tarafından yapılmış olup, Gerçek Hayat ( www.gercekhayat.com ) dergisinden yayınlanmışti. Bende oradan alintiladim.

internet tekeli, kontrolü ve ABD

:: ABD İnternetin Kontrolünü İstiyor



ABD’nin uluslararası platformda yürüttüğü tek taraflı stratejiler sadece politikayla sınırlı değil. Telekonünikasyon uzmanları ABD’nin tek taraflı olarak internetin trafiğinin (root server) denetimini eline almak istemesini, terörle savaş mantığını ileri götürmesi olarak yorumluyor. ABD yeni kararla internetteki alan adlarını düzenleyen ICANN’in sorumluğunu da kısıtlayacak, internette alan adı yönetiminin artık hükümet yetkililerini elinde olması düşünülüyor.

Karar, internetin ana kök-sunucularının denetlenmesine odaklanıyor. Söz konusu kök-sunuculardan halen dünyada 13 adet bulunuyor. Kök-sunucular internet tarayıcılarına ve e-posta programlarına hangi aderese gideceğini gösteriyor. Bir anlamda internet trafiği olarak nitelenen, adreslerin eşleştirilmesi işlevi, bu makinelerle yönetiliyor.

Washington’un kararı ABD’nin internetin kuruluşundan beri izlediği genel politikada köklü bir değişikliğe işaret ediyor. İnternetin kuruluşunu desteklediği için ABD geleneksel olarak internetin denetmenliğini de üstleniyor. İnternetin çekirdeği sayılan bölge halen Virginia eyaletinde bulunuyor. Ancak, ABD şimdiye dek alan adı yönetiminden trafik kontrolüne kadar birçok işi özel sektöre ve pazar dinamiklerine bırakmış ve tek taraflı müdahalelere girmemişti.

ULUSLARARASI KAMUOYU TEPKİLİ
ABD Ticaret Bakanlığı üst düzey yetkililerinden Michael D. Gallagher, internetin kök-sunucularını kontrol etme isteğinin uluslararası çapta güvenlik tehditlerinin artması ve internetin iletişimde giderek daha fazla kullanılmasından kaynaklandığını söyledi. Ancak ABD’nin ‘güvenlik sorunu’ açıklaması uluslararası gözlemcileri tatmin etmiyor. Terör korkusunun bu isteği haklı çıkarmayacağını vurgulayan İsveçli ve Danimarkalı gözlemciler, ABD’nin bu kararla ‘dünyayla karşı karşıya gelmeyi göze aldığını’ söyledi. Japon hükümet yetkilisi ise kararın interneti bir ülkenin tekeline koyacağını belirtti.

‘İNTERNETİN KONTROLÜ BM’DE OLMALI’
Buna karşılık, birçok ülke artık internetin altyapısı sayılan kök sunucuların (root-server) denetiminin uluslararası bir komiteye bırakılmasını istiyor. Böyle bir komitenin oluşturulması fikri bir süredir Birleşmiş Milletler nezninde konuşuluyordu. Konunun Kasım ayında yapılacak BM Bilişim Konferansı’nda masaya yatırılması bekleniyor.

BM’ye bağlı Cenevre merkezli International Telecommunication Union (Uluslararası Telekomünikasyon Birliği) danışmanlarından Robert Shaw, ABD’nin internetin denetimini eline alma kararının haklı taraflarının da olduğu düşünüyor. İnternetin birçok kentin su, elektrik ve enerji altyapı hizmetlerine bağlandığını ve bunlar üzerinden terörist saldırılara olabileceğine dikkat çeken Shaw, bu gerekçeler dahilinde dahi internetin kontrolünün ITU’da olmasının daha doğru olacağını düşünüyor.

ALTERNATİF İNTERNET MÜMKÜN MÜ?
ABD’nin internet kök-sunucularını eline geçirmesi durumunda, bunu reddeden kimi ülkelerin kendilerine ait bağımsız bir alan adı sistemi (Domain Name System) oluşturmaları mümkün olabilecek. Ancak böyle bir sistem ile mevcut internet arasında uyuşum sorunlarının yaşanması muhtemel.

Kaynak: NTVMSNBC

26 Temmuz, 2005

BASKASININ PC sine GiRME

Baskasinin PC sine girerek, onun PC si �zerine islem yapabilmek icin kullanilan en taninmis programlardan biri PRORAT Remote Administrator Tool 1.9 Fix2 dur.

asagidaki adresten indirebilirsiniz:

http://rapidshare.de/files/
1583366/...x2_1.9.zip.html




�reticinin Aciklamasi :

ProRat PRO gruba ait bir Uzaktan Bilgisayar Y�netim aracidir. Gelistirilmesinde ve g�ncellestirilmesinde PRO Grup b�nyesindeki herkesin katkisi ve emegi vardir. Ve t�m ProRat testerlerinin destegiyle zamanla hatalarından arındırılıp alanında ulaiabilecegi en �st seviyeye getirilmeye calisilmistir. Ve her gecen g�n gelistirilmesine devam edilecektir.

ProRat C++ programlama dili ile yazilmistir. Ve t�m Windows isletim sistemlerinde calismaktadır.

ProRat v1.8 ile bir PC'ye baglanarak islem yapabilmek icin Client �zerinden kendi belirlediginiz ayarlar ile bir server olusturmali ve olusturdugunuz bu serverin baglanmak istediginiz PC'de calistirilmasini saglamalisiniz. Serveriniz calistiginda size kendisine baglanabilmeniz icin gerekli olan IP adresi, Server sifresi ve Port Numarasi gibi gerekli bilgileri olusturulurken belirlediginiz bildiri adreslerine yollar. Gelen bildirilerden IP adresi, Server sifresi ve Port Numarası gibi gerekli bilgileri Client �zerindeki ilgili kutucuklara yazarak "Baglan" butonuna tikladiginizda serveriniza baglanirsiniz. Baglantiyi kesmek icin "Baglantiyi Kes" butonuna tiklamaniz yeterli olacaktir.

ProRatin yapilisindaki amac kendi bilgisayarlarinizi uzaktan kumanda edebilmenizi saglamaktır.

Programin ilk acilis sifresi: "pro" dur.

kaynak:

http://www.downloadarsivi.com/6846/..
.l/download.html
**************

PratiK

Prorat 1.9

Prorat 1.9 un anlamı bilgisayarı uzaktan yönetim amacıyla yazılan bir programdır.Kodlama ProGroupa aittir.�?imdi biraz eklenti yapim;Prorat bayağı sorun çıkarıyor,her Pcye bağlanamayabilirsiniz,ama tabiki güzel sonuç alanlarda war.Girdiği zaman basit bilgileri yolluyor isteğe göre;İp Numarası,Bilgisayar Adı vs..

Prorat´in İnternet Cafelerde çalıştigini burada belirtmek isterim. Yani bir bilgisayara atıp öbür PC den rahatlıkla bağlanabilirsiniz.
Proratla yapabileceklerimiz çok fazla seylerde var gerçekten.
Mesela;PC bilgisini, Keylogger bilgisi alabiliriz. PC nin CD-ROM´ unu açıp kapayabiliriz.
Prorat´in; Dosya Upload, çekme, karsi tarafin PC ´sinde program çalıştırma gibi birçok özelliği mevcuttur.

simdi Programın Kullanilimina baslamadan �nce; Download Edelim;

http://www.prorat.net/downloads.
php...Rat_v1.9_F ix2

Kullanimina baslayalim...

�ncelikle /rar/zip dosyasının icinden cikan Prorat.exe�yi calistiriyoruz.Daha sonra karsiniza dil secimi ekrani gelecek. Oradan T�rkceyi sececeksiniz (isterseniz). Ve Menünün programımızı T�rkce Olarak kullanmaya basliyoruz. �?imdi Menülerin olduğu ekranda en altta; "Oluştur" butonu war. lıyoruz ve oradan "Prorat Serveri Olusur" secenegini seçiyoruz.Buraya kadar yaptiklarimizi resimle bakalim.

Daha sonra önümüze şu ekran gelecektir;

Bu ekrannda üstteki yani, Pro Connectiveyi boş bırakınız devre dışı olsun. Yani o işin biraz da profesyonelcesi. Bu nedenledir ki, basitinden yani sizde böyle başlayın. Mail bildirimini etkinleştir bölümüne Mail Adresinizi yazınız ve Test etmek istiyorsanız(kafanizdaki gelecek mi ? sorunuzun cevabi icin) ediniz.ICQ ve CGI etkileştirimini devre dışı yapın (Siz bilirsiniz. Yeni baslayanlar genelde böyle yaparlar).

Evet daha sonra "GENEL AYARLAR" adlı sekmeye geliyoruz.Çıkan ekran;


başkasınında aynı serverdan bağlanmasını istemiyorsanız:
"Server �?ifresi" bölümünre herhangi birşey girebilirsiniz (size kalmis).Bu ayarlarda bitti;
"SERVER UZANTISI" sekmesini ellemeyin ve
"DOSYA İLE BİRLE�?TİR" seçeneğine gelin neden derseniz, bu, kurbanın yolladığımız dosyadan s�phelenmemesi gerektigi icindir. Evet buradan ne ile birleştireceksek onu seçiyoruz daha sonra
"SERVER SİMGESİ" Adlı Bölüme gelip serverınız için bir simge;Mp3 yolluyorsak Mp3 simgesini seçeriz Kurbanımızın yememesi icin yani.

Sonra Servera oluştur diyoruz. Serveraımız(Trojanımız ) Proratı açtığınız dizinle aynı yerde kuruluyor verdiğiniz adla beraber. Artık hayal g�c�n�ze kalmış bunu yedirmek.Yedirdiğiniz an Prorat Serveranı açın(mail geldiği zaman veya eminseniz) Port aynı kalacak IP sini yazin ve PC sine baglanin.Her PC ye baglanacak diye sart yoktur.

23 Temmuz, 2005

DNS

DNS Hatalarına Son

İnternet bağlantınız çok yavaşsa, web sayfaları bazen açılmıyorsa ve DNS hatasını bildiren mesajlar alıyorsanız Windows DNS önbelleğini optimize edebilirsiniz.
www.trforum.com gibi internet adreslerinin ardında IP adresi olarak adlandırılan sayı kombinasyonu bulunur. Söz konusu metin, adresi kullandığınız zaman bilgisayarınız internetteki bir DNS sunucusuna bağlanarak ilk olarak ilişkili IP adresini sorgular. Windows, aldığı cevabı, ileride bu internet adresine daha hızlı ulaşabilmek için kendi DNS önbelleğinde saklar. Bu bellek normalde boyutlandırılmamıştır ve elde ettiği verileri sadece kısa bir süre için tutar. Bir DNS sunucusu aşırı yüklendiğinde veya çöktüğünde sorgulara cevap veremeyebilir veya sizin DNS hatası olarak aldığınız hata mesajını geri döndürebilir. Bunun sonucunda, sorguladığınız web sayfası çok yavaş açılabilir veya hiç yüklenemeyebilir. DNS önbelleğinin büyütülmesi çalışmanızı hızlandırabilir, ancak önemli bir de dezavantajı var. Önbellek çözümlenemeyen sorguları da standart olarak kaydettiği için DNS sunucusunun çökmesinden uzun bir süre sonra bile aradığınız web sayfalarına ulaşamayabilirsiniz. Ancak bu durumu da Kayıt Defteri’nde uygun değişiklikleri yaparak değiştirebilirsiniz.

DNS önbelleğinin Kayıt Defteri’nden büyütülmesi

DNS önbelleğini büyütmek için ilk olarak Kayıt Defteri Düzenleyicisi’ni (Başlat / Çalıştır / “regedit” ) açın ve “HKEY_LOCAL_MACHINE\SYSTEM\Cur rentControlSet\Services\Dnscac he\ Parameters” anahtarını etkinleştirin. Şayet aşağıda bahsedeceğimiz kayıtlar sizde bulunmuyorsa Düzen / Yeni / DWORD Değeri komutunu kullanarak oluşturabilirsiniz.

Şimdi buradaki “CashHashTableBucketSize” öğesine çift tıklayın ve değerini “10” olarak değiştirip Tamam’a basın. Ardından bu işlemi, DNS önbellek çözümleme hizmeti için kullanılan Hash tablosunun satır sayısını belirten “CashHashTableSize” için de uygulayın. Ancak bu sefer taban olarak ondalık seçin ve “384” değerini girin. Önbellek içerisindeki kayıtların geçerlilik sürelerini saniye cinsinden tutan “MaxCacheEntryTtlLimit” kaydının değerini de ondalık tabanında “172800” olarak değiştirin. Bu sayede adresler iki gün süresince saklanacak. Ardından “MaxSOACache- EntryTtlLimit” öğesinin değerini, ondalık tabanda “300” olarak oluşturun. Bu, dinamik güncellemeler için önemli olan geçerlilik süresini oluşturur ve güncel verilerin kullanılabilir kalmasını sağlar.

Hatalı adreslerin saklanmasının önlenmesi

Son olarak hatalı DNS ismi çözümlemelerinin saklanmasını engellemeniz gerekiyor. Bunun için “NegativeCacheTime”, “NegativeSOACacheTime”, “NetFailureErrorPopupLimi t” ve “NetFailureCacheTime” kayıtlarını kullanabilirsiniz. Tüm kayıtları devre dışı bırakmak için hepsinin değerini “0” olarak değiştirin. Eğer “NegativeCacheTime” öğesinin değerini “300” standart değerini ayarlayacak olursanız DNS sunucularda meydana gelen çok kısa süreli hatalarda bile web sayfasına 5 dakika boyunca ulaşamazsınız. Önbellek, bu süre boyunca ismin yeniden çözümlenmesini engeller.

18 Temmuz, 2005

Hakkimda - Kimlik...

Sahsi kimligimi bazi nedenlerden dolayi ortaya koymakta yarar g�rmedim ve g�rm�yorum. Bu nedenledir ki, sahsim ve soyum ile ilgili bilgileri genel bir tablo icerisinde arzetmeyi dogru buluyor, okuyucumalerimin beni anlamalarini ümid ediyorum.

Helete, Asil Soyumun Mercidabik Meydan Muharebesi ile Anadoluya girip, yerlestigi havaliden (yöreden) 150 km. uzaktadir. Soyumdan bir kac ailenin ikamet ettigi yerlerden birisidir.

Heleten´nin kültürel kimligi
Doc. Dr.Said Öztürk

Kahramanmaras’in zengin kültür cografyasi bütün bakirligi ile kendine uzanacak eli bekliyor. Maras’in kültürel etkinlik alani Zülkadirliler’in hüküm sürdügü cografyadir. Dolayisiyla genis bir alanda Maras’a has kültürel unsurlari görmek mümkündür. Bu yazimizda yakindan tanidigimiz ve Maras kültür cografyasi içinde kendine has bir yeri oldugunu düsündügümüz bir kasabanin, Helete’nin kültürel kimligini bir makalenin sinirlari içinde ele almaya çalisacagiz.

Helete, yeni adiyla Düzbag, Engizek daginin güney dogusunda, Nurhak daginin güneyinde yer alan daha az yükseltideki iki dag silsilesinin yani Sürmeli ve Dede adiyla anilan daglarin eteginde, Firat’a karisan Göksu nehri ile Yalangoz deresinin birlestigi kavsakta kurulmus tarihi bir kasabadir. Bir bakima Kahramanmaras’in dogu sinirini olusturur. Deyim yerindeyse bir “sugur�? yani sinir sehridir. Kasabanin denizden yüksekligi (rakim) 905 metredir. Kasabanin fiili nüfusu 5-6 bin civarindadir. Çevresine göre yogun bir nüfusu barindirir. 1960’li yillarda belediyelik olmustur.


Tarihi Arkaplan

Helete’nin tarihsel arkaplani en azindan 500 yillik bir maziye kucak açmaktadir. Osmanli Arsivi’nde adina Tapu Tahrir Defterleri dedigimiz defterlerin Maras ile ilgili olanlarinda Helete, Göynük nahiyesinin en büyük köyü olarak yer almaktadir. Biz bu kayitlari degisik çalismalarimizda yayinladik[1]. 16. yüzyilin ilk yarisinda yapilan tahrire göre Helete’nin tahmini nüfusu 200, ikinci yarida yapilan tahrire göre 400 civarindadir. Nüfus ve cografi sinirlar açisindan büyüklük bu güne kadar hep korunmustur. Yakin çevresinde bulunan tarihi Hades sehri (bu günkü Göynük köyü çevresi) ile irtibat kurdugumuzda çok daha erken tarihlerde Helete’nin bir yerlesim merkezi oldugunu tahmin edebiliriz. Yaptigimiz bir incelemede Hades’in Hz. Ömer zamaninda kuruldugunu görmüstük[2]. Kasabanin sinirlari içinde yer alan ve adina “Eskiköy�? denilen bir mevkiin olmasi bu günkü yerlesim yerinden farkli bir yerlesim yeri olduguna isaret eder. Yine tarihi cografyaya isik tutmasi açisindan kasaba sinirlari içinde bulunan Horasan, Dulkadir Tepesi, Sahin Yaylasi, Asik Hasandagi, Yalangoz, Hasan Hüseyin, Peygamber Agili, Masatlik, Alaçik vs. yer isimleri görülmektedir.

Yakin tarihe ait camii kitabesi de Helete için önemli bir tarihi belge niteligindedir. Camiin insa tarihi Hicri 1216, miladi 1801’dir. Kitabede su ifadeler bulunmaktadir;

Cenâb-i Abdurrahman Aga kasd edüp bu hayrâti
Bina etdi acâyib bir müzeyyen cây-i zîbâ
Bin iki yüz on altida müyesser eyledi tekmili
Kerem ile kabul etsün Hazreti Mevlâ[nâ]


19.yüzyilda nahiye genelinde bazi degisiklikler yapilmistir. 16. yüzyil tahrir defterlerinde Göynük nahiyesine bagli Helete, Sarban, Meydancik, Ineklü gibi köy ve mezralarin bir kismi "Dagli" nahiyesi adi altinda bir nahiye tesekkül ettirilerek bu nahiyeye baglanmislardir. Dagli nahiyesine su köyler baglidir; 1-Helete 2-Hacilar 3-Azapli 4-Sakarkaya 5-Sarban 6-Meydan 7-Çataltepe 8-Tacirlü 9-Inekli[3].

Bu defterin düzenlenisinden 5 yil önceye ait bir vesikada (1260/1844) ise Göynük yine bir nahiye olarak anilmaktadir[4]. Ancak vesikada köyler belirtilmemistir.

Helete köyünün Kurtulus Savasi yillarinda Pazarcik Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin tesekkülünde önemli katkisi olmustur. Cemiyetin 17 kisilik kuruculari arasinda Helete köyünden;


1) Mahmut Aga'nin oglu Büyük Mehmet Aga
2) Büyük Salman Aga
3) Helete Jandarma Karakol Kumandani Marasli Benliogullarindan Postaci Haliloglu Hafiz Mehmet Efendi (Sezer)
4) Vakkas Aga'nin oglu Salman Çavus

bulunmaktadir. Kurucular arasina Göynük köyünden ise, Uzun Yusuf Aga katilmistir[5]. Kaynaklarimizdan birine göre Helete'den Salman Agazâde ve Salman Aga T.B.M.M. tarafindan kirmizi seritli Istiklal Madalyasi ile taltif edilmislerdir[6]. Diger kaynagimiza göre yukarda adi geçenlerin tamamina Istiklal Madalyasi verilmistir[7].

Etnik Yapi

Helete kadim arsiv kayitlarindan ögrendigimize göre “Türkmen taifesindendir�?[8]. Halki Türk’tür. 16. yüzyilin baslarinda (1526) yapilan tahrir defterinde[9] Helete köyünün ahalisinin tamamen Türk ve Müslüman unsurdan olustugu görülmektedir. Bazi arsiv kayitlarinda “Helete yörügü�?nden bahsedilmektedir. Gerçekten de daha yakin zamanlara kadar Heleteliler yazlari mutlaka yaylaya çikar, oralarda çadir ve hayma kurarlardi. Burada daimi bir göç hayatindan süphesiz bahsedilemez. Daimi yerlesimleri olan ama, yazlari yaylaklari olan ve buralara çikan Yörükler olarak görmek gerekir.

Helete çevresinden pek az göç almistir. Yakin köylerden Helete’ye gelerek yerlesenler az da olsa olmus ve zamanla burayi benimseyerek kalmislardir. Dolayisiyla etnik yapi bozulmamis, yapi tamamen Türk unsur olarak günümüze kadar gelmistir. Bu gün çok az sayida farkli etnik kökene sahip kimseler bulunuyorsa da bunlarin ekserisi bir görev dolayisiyla bulunduklarindan kalici degildir.

Helete’de kullanilan bir kisim kelimelerin menseine inildiginde Orta Asya’ya kadar uzanan güçlü tarihi baglar kurulabilmektedir. Helete’de demin, biraz önce manasina kullanilan “bayak�? kelimesi, Hüseyin Kazim Kadri’nin dört ciltlik Büyük Türk Lugati’nda mense olarak Çagatayca gösterilmektedir. Heletelilerin konusmalarinda geçen bazi kelimeler var ki, en yakin köylerde bile kullanilmamaktadir. Kullanilan bazi nadir kelimeler; heya, tama, cöbel, iyilmak, bayak, sümüye, henki, horanta, berk, bildir, tuman, çörten, müttehem, çütçü, hatirip, enâk (n harfi aslinda sagir kef ile teleffuz edilmektedir), möhte, salaca, lô, çimmek, donnuk, gölük, oynas, kubasma, seyik, meses, dirgen, kubara, velhan, îta, yancik, yörek. Bir cümle; “sûklukde duran püsâ alamanan kodudum pala pinciini çikardim�?.


Helete Ismi

Helete isminin menseine iliskin “esatir�?i andirir bir kisim spekülasyonlar varsa da gerçekçi degildir. Bir tür yakistirmadir[10]. Helete ismi 1960’li yillarda Belediyelik olunca ismi Düzbag olarak degistirildi. Fakat bu ismin ne bir kültürel ne de tarihi bir derinligi var. Düzbag ismi sadece resmi yazismalara hapsedilen bir isimden öteye gitmedi. Hiç kimse Düzbagliyim demez Heleteliyim der. Milliyet gazetesinin 29 Mart 1993 tarihli nüshasinda Dogu Anadolu’da isimleri degistirilen köy isimlerinin tekrar eski isimlerine dönülecegine dair zamanin Iç Isleri Bakani Ismet Sezgin’e atfen bir haber var. Gerçekten de Gölbasi’nin Balkan adiyla degistirilen köyünün ismi yakin zamanlarda belde olunca tekrar Balkar olarak degistirilmis, Hatay’in Yesilkent beldesi ilçe olunca eski ismi Erzin’e kavusmustu. Ne hikmetse verilen isimler her zaman yerinde olmamistir. Bir örnek vermek gerekirse Gölbasi’nin adi Karacaoluk olarak bilinen köyünün adi Karaburun olarak degistirilmistir. Karacaoluk ismini Karaburun’a tahvil eden bir bürokratin estetik ve Türkçe zevkinden herhalde bahsedilemez. Helete isminin gerek tarihi gerekse kültürel bir geçmisi var. Helete, üretilen hayvani ürünlerle çevrede istihar bulmus, üzümüyle taninmis, Almancisiyla bilinmis, disa açik, mütesebbis, sosyal degisime ve moderniteye hizla uyum saglayan yönüyle görülmüs, agasiyla, beyiyle, efendisiyle, eskiyasiyla kabul görmüstür. Helete yagi, Helete peyniri aranan ürünler olmustur. Kimse Düzbag peyniri ve yagindan bahsetmez.


Asiretler

Helete’de “baraklar�? adiyla kalabalik bir aile bulunmaktadir. Bu ailenin bildigimiz Baraklar ile ilgisi kuskusuz vardir. Ancak bu ilginin tarihi derinligine simdilik kaydiyla sahip degiliz. Tapu Tahrir Defterlerinde “Cemaat-i Baraklar tabi-i taife-i Cerid�? ifadesi yer almaktadir[11]. Bir baska kayit ise Ceridlerin Zülkadir yörüklerinden olduklarini ifade ediyor[12]. Son zamanlarda kendilerini “Fettahli�? asiretinden oldugunu ileri süren küçük bir grubun bu asiretle ne derecede alakasi bulunduguna dair endisemi sakli tutuyorum. Osmanli Arsivi’nde yaptigim tetkiklerde bu alakayi kuracak her hangi bir ipucuna rastlamadim. Çesitli basin yayin organlarinda çikan yazilar ise meslekten olmayan kisilerin heveskar yorumlarindan öteye gitmemektedir. Osmanli Arsivi’nden çikarilarak transkripsiyonu yapilan ve sahsima intikal eden Siverek’i ilgilendiren belgelerin ise söz konusu asiret ile alakasindan bahsetmek sadece bu belgelere bagli kalarak mümkün degildir. Ümit edilir ki yapilacak yeni tetkikler bu ilgiyi kursun. Kayitlarda Fettahlu, Fettahoglu, Fettahogullari seklinde geçen topluluk bir cemaat’tir. Türkman yörükani taifesindendir. Alâiye (Alanya), Kilis, Anteb, Maras, Adana ve Içel Sancaklari ve Manavgat kazasinda yer etmislerdir[13]. 16. yüzyil Tapu kayitlarinda Helete’de “Hoca Fakihlü�? cematinden bazi kisilerin oldugu görülmektedir. Maras için yapilan 1563 tarihli bir tahrir defterinde[14] Helete'de vergiden muaf kaydedilen 3 kisi ile ilgili “Cemaat-i Hoca Fakihlü, tabi-i taife-i Zakirlü, muafiyet anir-rüsüm ve'l-avariz�? yani Zakirlü taifesine tabi Hoca Fakihlü Cemaatinden olup her türlü olagan ve olaganüstü vergiden muaf olduklari seklinde bir açiklama bulunmaktadir. Helete’de bulunan aileler (asiret) açisindan en saglam bilgi budur.


Dini hayat

Yakin zamanlara kadar örfün agir etkisi altinda sürdürülen bir yapidan söz edilebilir. Sözlü bilgilere bakilirsa halk kitabi bir Islami hayat yerine, daha serbestiye kaçan bir hayat tarzi içinde idi. 20. yüzyilin baslari sayilacak tarihlerde bazi hocalarin gayretleri ile dini atmosfer güçlenmistir. Rahmetli validemin bazi davranis ve düsüncelerinden kadim saman kültürünün izlerinin Helete’de yakin geçmise kadar yasamakta oldugunu, bu gün modernite içinde kayboldugunu söyleme imkanina sahibiz. Egitim ve kültür düzeyinin yükselmesi, disa açilmalarin etkisi ile kasabada dini hayat, kitabi Islam’a dogru yogun bir sekilde yönelmistir. Diger taraftan ideolojilerin agir baskisi altinda kalan Heleteli özellikle gençlerin az da olsa bir kismi, din disi davranis ve yasam biçimini tercih etmislerdir.


Ilim Gelenegi

Helete’de bir ilim gelenegi görülür. Helete’nin yakininda bulunan tarihi Hades (Göynük köyü) sehrinde bir çok muhaddis yetismistir[15]. Buradan etkilenmesi uzak bir ihtimal olmakla beraber göz ardi da etmemek gerekir. Marmara Ilahiyat Fakültesi Islam Felsefesi hocalarindan Prof. Dr. Bekir Karliga, bir görüsmemizde kendisinde “Heletevi�? yani Heleteli bir alimin yazma eseri oldugunu söylemisti. Halen Serif Bagci’nin muhafaza ettigi Osmanlica “Molla Ömer 1185�? yazili bakir islemeli tabak da bu tarihlerde yani miladi 1771’de Helete’de ilmiye mensuplarinin bulunduguna isaret eder. Molla Ömer Helete’de Musa Efendiler olarak bilinen ailenin cedlerinden olup, söz konusu tabak aileden intikal etmistir. Yeri gelmisken belirtelim, yine ayni aileden intikal eden ve üzerinde Osmanlica 1255 yani miladi 1839 tarihi yazili bir yag kabi bulunmaktadir. Ibrik seklinde ki bu bakir yag kabinin üzerinde Ermenice oldugunu tahmin ettigimiz bir yazi da vardir.

20. yüzyilin baslarinda (1927 olsa gerek) Helete’de dini egitim yapildigi bilinmektedir. Elbistanli Mehmet Ragib Hoca (Cüce Hoca) 86 veya 87 talebeye camiin önündeki medresede ders okutmustur. Talebelerden Duran Hasan, Vakas Aga Haci Mehmed, Duran Ali, Ismail Efendi, Sih Süleyman Kemal, Nebi Ali, Mevlüt Efendi, Sümenlerin Halil, Kinali Hoca, Faki Oglan, Kaza Ömer, Karaoglan Ali, Araboglu, Mikdat Katip, Ahmedigözel tesbit ettigimiz isimlerden bir kaçi. Bu medresede ders okuyanlardan dinledigime göre bu ögrencilerin de malum baski döneminde sariklari, fesleri yakilmis, Kuranlari, cüzleri alinip götürülmüstür. Latin alfabesine geçildiginde Duran Hoca gelir. Ögrencilerden de ancak 5-6 ögrenci okula devam etmistir.

Bir kismina yetistigim Kinali Hoca, Ismail Efendi, Böyük Hoca, Vakasaga Ali, Vakasaga Mehmet, Karaoglan Ali gibi isimler kismen de olsa ilim gelenegini sürdüren kisilerdi. Bu gün sayilari az da olsa bu ilim gelenegini devam ettirenler vardir. Üniversitelerde akademisyenler oldugu gibi, hafizlik kurslarina devam ederek bir çok Kur’an hafizi da yetismistir. Yasin Uyan’in anlattigina göre 1960’li yillarda Heleteli olup da üniversitede tahsil yapanlar, Pazarcik’tan daha fazla sayida idi.

Heleteliler tasavvufi hayata uzak kalmamistir. Bir çok kisi Naksibendi, Kadiri gibi muhtelif tasavvufi kollari benimsemislerdir. Risale ve Süleyman Efendi’nin hizmet üslûbunu benimseyenler olmustur.


Folklor, Maddi Kültür Unsurlari

Helete, zengin bir folklora, maddi kültür unsurlarina ve sifai (sözlü) kültüre sahiptir. Geçmisten günümüze tasinan zengin kültürel dokular bulunmaktadir. Heleteli annelerin, genç kizlarin dokuduklari halilar, sergi olarak umumiyetle kullanilan çullar, esya ve tahil koymaya yarayan çuvallar, giyilen abalar ve kebeler, bin bir nakisli azik torbalari ve bunlarin üzerine islenen ve bir çok adla anilan nakislar maddi kültür varliklarimiz arasinda yerini alir. Çuvallardaki nakislardan bazilari; delmenek, kuzugözü, itizi, kivrim, beliince, soolcan, gelineli, sögütdali. Çullarda ise budak, kusgözü adi verilen nakislar kullanilirdi. Bütün bunlar maalesef sinai mamuller karsisinda eridiler, yok oldular. Yüksek bir himmet sahibi, elini çabuk tutup sözünü ettigimiz nakislarimizi tespit etmezse korkarim ki tarihin say­falarina gömülecektir.

Eski hanimlar zubun giyerlerdi. Âsâyeli (Ak sâyeli) denilen zubun tercih edilirdi. A bezden (ak bez) sîli yani üç parça olan zubuna nakis yapilir, kara iplik ile evvela suyu çekilir, sonra karabiber nakisi yapilirdi. Buna Âsâyeli zubun denirdi. Söyle bir tekerleme söylenirdi;


Âsayamde a degil mi ?
Kaynayan da yag degil mi ?
Seninki âsa da
Benim ki bâ (bey) degil mi?
Âsayam da ulam ulam
Yar gitti nerde bulam.


Alaca, sitari (çizgili kumas), kutnu giyilirdi. Ihtiyar kadinlar fes baglar, ziliflerinin üstüne ikiser tane dügme (boncuk), saç örgülerine gümüs takarlardi. Gümüs bilezik takarlar, 2.5 gurus delikli paradan alinlarina düzerlerdi. Bunu sadece yaslilar degil gelinler de yapardi. Basa kefiye, filikses (iç basörtüsü) baglanirdi. Kefiye sirmali olurdu. Ip kusaklar kusanilirdi. Erkekler islemeli ibrisimden islemeli köynek (gömlek), ibrisimden islemeli tuman giyerlerdi. Salvarlarinin ayak ucuna circir (fermuar) dikerlerdi, Terlik dikerler, terlige vezirignesi çekerlerdi, inneotu çekerlerdi. Delikanlilar para kesesini ceplerine koyar, kesenin pürçügünü de disarida sallarlar idi.


Sifai Kültür

Helete çok zengin bir sifai kültüre sahiptir. Halk sairler­imizin gönül dünyalarindan dis aleme akseden sedalari Helete’nin sinirlarini çoktan asarak ulusal boyutlara ulasti. Helete sairleri, asiklari, söz ustalari bol olan bir belde[16]. Bugün Helete sinirlarini asarak ülkemiz insanina mal olmus Alli Zeynep türkülerini biliyoruz. Iste sözünü ettigimiz bu türküler Helete'de söylenmistir. Hem Alli Zeynep hem de Alli Zeyneb'e türkü yakan kisi Heletelidir.


Zeynep geldi arabaya yaslandi
Çig düstü mor zilifler islandi
Suvazdan (Sivas) yukari Zeynep seslendi
Zeynebim Zeynebim Alli Zeynebim
Yedi köy içinde belli Zeynebim


Yasar Kemal'in Ince Memed adli ro­maninda ki kahramanlardan Ince Memed’in Helete ile ilgisi bulunmaktadir. Yapilan arastirmalar Ince Mehmed’in Kadirli yöresinde yasayan Safiye Mehmed oldugunu gösteriyor. Yasar Kemal ise kendi romaninda geçen Memed’in Afyon’un Sandikli civarinda yasamis olan bir Mehmed oldugunu söylüyor[17]. Fakat Yasar Kemal romanina aldigi dörtlüklerde Helete ismi geçmektedir[18]. Yasar Kemal’in Helete’ye gelerek Iraz ve akrabalari ile görüstügü bilinmektedir. Ince Memed ve Iraz üzerine yakilan agitlarda olayin geçtigi yerler ve Ince Memed'in Heleteli oldugunu açiklayan misralar bu­lunmaktadir. Tesbit ettigimiz kadariyla Heleteli Ince Mehmed’in basindan geçen hadise su sekilde cereyan et­mistir;

Ince Memed (Ince Memed'in diger adi Ufo'dur) Helete'nin kuzeyinde Nurhak'in (mahalli söylenisi ile Mirkak) güneyinde ki yaylalara çikarak hayvan beslemektedir. Kahramanimiz çevrenin güçlü kisisi. Bir bakima söz kendisinden bitmektedir. Nurhaklilara salma salmakta, istedigini yapmaktadir. Nurhaklilar Ince Memed'in taleblerini karsilamak istemezler. Yine Ince Memed, Iraz'i Nurhak’tan kaçirir. Bu üst üste gelen olumsuz gelismeler Nurhaklilarin canini iyiden iyiye sikmaktadir. Nihayet Ince Memed'i yok etmeye karar verirler. Ince Memed'i kömünde katlederler. Rivayet o ki, Ince Memed'in kellesini keserek Nurhak'a götürürler. Bu olay üzerine Ince Memed'in hanimi Iraz veya Helete'liler tarafindan agitlar yakilir. Bu agitlardan bazi dörtlükler söyle;


Sahandan asagi koyunlu kuzu
Yildiz düsmüs gülmüyor yüzü
Ufo'nun sevdigi Nurhakli kizi
Arslan'i çakala bogduran Iraz
Helete köprüsü dardir geçilmez
Soguktur sulari bir tas içilmez
Iraz'in saçi da telden seçilmez
Neneyle neneyle Iraz neneyle


Günümüzde Helete'de bu sözlü gelenek devam etmektedir. Asiklarimiz, sairlerimiz degisik vesilelerle gönül dünyalarini bize açmaktadirlar. Sözleri ya bir hicvi, ya bir çileyi, ya bir aski terennüm eder. Meshur hiciv sairimiz Algin, ebediyete intikal etmis, sözü sohbeti ve hicivleri Heleteli’lerin zihinlerine naksedilmistir. Bir baska söz ve hiciv ustamiz yine rahmetli olmus bir Helete’lidir. Adina Sevler Mehmed derler. Bir baska söz ustamiz ise Helete'li bir hanim. Adi Ümmühani. Güççük Kurt isminde kocasinin jandarmalar tarafindan vurulmasi üzerine uzun bir agit yakar. Ümmühani özellikle bu agidiyla bilinir.

Yasayan ozanlarimizdan, sairlerimizden, söz sahiplerinden biri Mehmet Uyan'dir. Mehmet Uyan Nüfus Müdürlügü yapmis ve su anda emeklidir. Helete sevgisi ile yazdigi siirinin iki kitasinda Helete’den söyle bahseder;


Heletedir benim yurdum
Ben herseyi orda gördüm
Gönlümü köyüme verdim
Köyüme kurban olayim
Mehmet uyan Hakka egil
Suyu akar cagil cagil
Helete'dir düzbag degil
Adina kurban olayim


Helete'li yasayan asiklarimiz, ozanlarimiz içerisinde güçlü bir isim Ismail Alper veya daha bilinen adiyla Çelik. Tespitlerimiz arasinda hicivleri, atismalari ve taleplerini dile getirdigi deyisleri vardir. Ahmet Akgündüz’e yazdigi uzunca bir siirinde söyle seslenir;


Ahmet Akgündüz'e selam göndersem
Gelip halimizi sorar mi bilmem
Düzbag sohbetini arzeder dersem
Teklifim bir seye yarar mi bilmem
Gel bize iffeti hayayi anlat
Islam'a atilan mayayi anlat
Istanbul'dan Ayasofya'yi anlat
Desem kaçacak yol arar mi bilmem


Ramazan Öksüzce, Asik Üzgünü olarak bilinen Mehmet Ali Kutlucan, Hüseyin Öksüzce, Emin Kiyik bu sairlerimizden bir kaçi. Sümen isminde bir genç sairimiz uzunca yazdigi An­nem adli siirinde söyle mirildanir;


Babam tek öküzle ekin ekerdi
Çarik bagi sikintisi çekerdi
Abam yirtilinca boyun bükerdi
Bu cefaya ortak idin sen Annem.


Helete sadece asiklariyla, söz ustalari ile, ozanlari ile taninmadi. Musa ve Sarah ikilisi baska bir yönü ile Heleteyi gündeme getirdi. Helete'li Musa’nin bir Ingiliz kiziyla; askla baslayip evlilikle biten, fakat medyanin serazat tavriyla günlerdir gündemi olusturan hikayesi ulusal sinirlari asti. Daha önceki asiklarimizin, sairlerimizin hayat hikayeleri, asklari ve bu ugurda söyledikleri, bir ikisi hariç daha dar sinirlarda kalirken Helete'li Musa ile Ingiliz Sarah'inki daha genis boyutlara ulasti. Ince Memed, Alli Zeynep, Güley ve zincirin diger halkasini olusturan Leyla ve Mecnunlarimiza Musa ile Sarah da eklendi. Ne yazik ki, Musa-Sarah çifti sevginin ve askin bedelini kelepçe, zindan ve ayrilik ile ödediler.

Helete’de öylesine insanlar geldi geçti ki, kimisine yetistik, kimisine yetisemedik. Sunu her zaman ifade etmisimdir. Eger bu insanlar egitim alsalardi ulusal düzeyde çok yüksek mevkiilere gelebilirlerdi. Ali Hamurkesen (Karaoglan Ali) bu gün yüz yasina basmasina ragmen saglam bir zekaya ve hafizaya sahip olduguna sahidiz. Salman Aga güçlü kisiligi ile devlet adami olmaya namzet birisi idi. Daha nicelerini saymak mümkün. Mehmet Hamurkesen (Karaoglan), Kömo hazir cevapliligi ile taniniyordu. Bir gün Kömo’ya niçin köye (Helete’ye) göçmüyorsun sorusuna söyle cevap vermisti;


Pazarciga gitsem Avsari var, Kürdü var,
Albistan’a gitsem çakali var, kurdu var,
Helete’ye gitsem su deyusun dördü var.
Deyus dedigi kimseler ise Kadir Aga,
Salman Aga, Hasan Aga, Mehmet Aga.


Çocuk Kültürü

Helete çok zengin çocuk kültürüne sahiptir. Binbir civilti ve nese ile oynanan nice oyunlar, söylenen nenniler, tekerlemeler bulunmaktadir. Tas ile oynanan naldirmaç oyununda "Naldirmaç kildirgiç kirk üç, kirk dört... kirk dokuz, elli, ala dana kara dana, sükür bizi yaradana..." diye devam edilir. Burada çocuklarimiza oyun içinde Allah’a sükür vazifesi de ögretilir. Rahmetli validemden dinlemisimdir, çocuklar yatarken su tekerleme söylenirdi;


Yattim Allah’in adina
Boyandim irahmatina
Irahmati canima
Canim Hakkin yoluna
Yatam Allah
Kakam (kalkam) Allah
Yattimsa hökmallah
Kalktimsa elhamdulillah
Elif Kuran basidir
Cümlemizin isidir
Bu duayi okuyan
Yarin Cennet kusudur.

Çocuklar uyumak üzere iken söylenen bir baska tekerleme ise söyle idi;


Bir kus saldim amanat (emanet)
Amanat Allahim amanat
Geri gönder sag salamat
Amanat Allahim amanat


Çocuklari sitma tutunca üç sefer Kulhuvellahu okunur, her okundukça beyaz iplige dügüm çalinirdi. Ipligi çocuk koluna takar, çocuk bögürtlene tutunur, üç defa söyle derdi; “koyur beni koyurayim seni�?. Sonra çocugun üzerine bir satir (sitil) soguk su dökülürdü. Çocuk daha sonra eve getirilir, yatirilir, üzerine yün yorgan çekilirdi. Isitma (Helete’de sitmaya isitma denirdi) olunca 6 ay ya da bir yil hastalik çekilirdi. Buna sene isitmasi ya da yil isitmasi denirdi. Hasta olundugunda kil çula hasta yatirilir, sabahleyin hasta iyi olurdu. Buna “kil çula çektik�? denirdi.


Çocuk Oyunlari

Bas beklembeç, Aras kesme, Uzun essek, Yummaç, Güvercin dangalâ, Millavara, Narunuru, Kala, Çelik çomak, Çildir eslerim, Naldirmaç, Selli, Lömbüç, Sara sara sarkitan, Yedihane, Top degnek, Katir kazzigi, Gülle, Kazzik, Evcik, Dokuzdas, Tipiniz, Mendil kapmaç, Epcik, Birdur bir, Kizgin das, Kösâlasma, Tura.

Bunlardan sara sara sarkitan söyle oynanirdi; birkaç arkadas aksam bir araya toplanir. Bir küçük torbaya ip baglarlar. Evlerin bacalarina varir su tekerlemeyi okurlardi;


Sara sara sarkitan,
Haci Ahmedi korkutan,
Verenin bir nurtopu gibi oglu olsun,
Vermeyenin çalak çulak bir kizi olsun.


Evin sahibi bacadan sarkitilan torbaya yiyecek bir seyler koyar, çocuklar bunu çeker ortaklasa yerlerdi. Oyun diger evlerin bacalarinda da bu sekilde sürdürülürdü. Bazan ev sahibi sarkitilan torbaya ates veya kül koyar, çocuklar bilmeden çekerdi. Fakat bu durumlarda torbaya konan ates veya kül aynen bacadan dökülürdü.


Beddualar

Heleteliler nasil beddua ederdi? Tesbitlerimiz söyle; Yilanlar sokasica, Ölüne meliyem, Çalicina çarpindigim, Allah oyalardan asirsin, Allah yahudi gediginden asirsin, Allah su verenlerin kalmaya, Allah suyunuz suyunuza yunasiniz, Zimara beri kirk konak öte, Kirannar kuyulasica, Teneceginiz kalmaya, Yanârilar yapisasica, Karahummalardan gedesice, Adlarini batirdiim, Yök gününü gördüüm, Oyalardan asirdiim, Biziricigi geçesice, Yasamiyasica, Sookalar kalasica, Adini sanini batirrim, Gedisin ola da gelisin olmaya, Gara gara diyert, Zimarinin sirtina git, Sulari iliyasi, Ilahem isin iras gele, Irizgi kesilece, Öllerini görrüm, Dertlerine dermanlar bulunmayasica, Boyuna boz ip ölçtüüm, Kör yilanlar sokasica, Defterini dürdüüm, Pis nâlet, Tâni canini ala, Datsiz belani vere, Töremiyesice, Olmaz dogmaz olasica, Sahmeran yilannardan gedesice, Yilannar öpesice, Yerlerin dibine batasica, Kirannar süpüresice, Ölücüünü gördüüm, Duvana canin ala, Karinan karsambaçlar olan, Allah kanserler yapisasica, Südüklügü tutulasica.


Sevinç aninda

Yollarina öldüüm, Dertleri bana gelesice, Gadasini aldiim, Gurban olduum, Ananda gurban, Anan yoluna öle, Ölmem yitmem noluya, Dertlerîn tümücû bana guyula, Anan öle, Ûy ben öleydîm.


Yemekler

Yemeklerden bazilari; Yahni, Bulama, Kömbe, Kül kömbesi, Misir kömbesi, Yanâre, Bazlama, As, Közleme, Bossora, Çobanasi, Dilik, Katma, Borani, Pirpirim boranisi, Narpiz boranisi, Baldircan boranisi, Kenger boranisi, Tahrana sorasi (Tarhana çorbasi), Tamatoslu as, Esgili, Kabak esgilisi, Bostan esgilisi, Maserli patlican esgilisi, Omaç, Pekmezli bulammaç, Boz bulammaç, teleme, Kuymak, Hedik, Yag ile pekmez, Hapiza, Yemlik boranisi, Dolma, Sarma, Bulgur pilavi, Pirinç pilavi, Geyik ekmegi, Ürünkül, Kuzu kulagi, Içli köfte, Çig köfte, Mercimekli köfte, Simit köfte, Esgili köfte, Sarimsakli köfte, Çaman (kebab), Dürme, Süzme, Dogrambaç, Bulambaç, Guymak, Hösmeri, Körmenni as.


Sosyo-Kültürel Degisim

Helete hizli bir degisim yasamistir. 1960’li yillarda “Alamanya�? yolculuklari ile baslayan göç dalgasi bu degisimin ana sebeplerinden biri sayilir. Alamanci vakasi kasabada sosyal bünyenin degisiminde önemli etkilere sahiptir. Bu gün Helete’de Alamanci bir yakini olmayan yok denilebilir. Almanya’ya veya diger Avrupa ülkelerine giden Heletelilerden birinci nesil bu ülkelere fazla bir intibak saglayamamis, bir bakima köyünü Avrupa’ya tasimistir. Ancak ilk gidenlerden sonra gelen ikinci kusak ne kendi kimligine sahip olmus ne de Avrupa kimligine bürünebilmistir. Ara bir nesildir. Korkumuz o ki, üçüncü kusak daha az Türk kimligine sahip çikacaktir. Iletisim ve ulasim araçlarindaki bas döndürücü gelismeler bu degisimi etkileyen diger bir faktördür. Yine belirtmek gerekir ki, 1970’li yillarda bütün ülkeyi de saran ideolojik kamplasma Helete’nin zihin örgüsünü alt üst etmis, yeni kusaklar bu kamplasmanin taraflari olmustur. Bu hizli degisim yozlasmayi beraberinde getirmis, kültürel degerler, geleneksel yapilar ciddi bir erozyona maruz kalmistir. Helete bu gidisle bir nesil sonra eskiye ait hiçbir seye sahip olmayan, degerlerini kaybeden bir yapiya dogru yol almaktadir. Süphesiz sadece onlar degil.

Bizden önceki kusagin anlattiklarina bakilirsa kasabada geleneksel insan iliskilerinin hakim oldugu görülür. 1950 öncesi dönemde kasabada üzümü, pekmezi vs. sirasi olan bunu yaya 15 saat kadar mesafede Elbistan’a götürür, satar, karsiliginda getirdigi bugday, arpa ne ise ögütür, kasabada bulunuyorsa konu- komsu ile, yaylada ise tüm oymak ile ortaklasa bölüsürlermis. Hiç kimse kendisinde olan bir seyi komsusundan gizlemez imis. Bu tür iliskiler zamanla kaybolmus, birey ve bireyin menfaati ön plana çikmistir.


Siyasi Kültür

Siyasi kültüre gelince, Helete çevre köylere bakarak yogun bir nüfusu barindirmasi ve köklü yapilarin vücut bulmus olmasi yönetim erkini elde etme temayülünü kamçilamis, dolayisiyla burada yogun siyasi bir atmosferin gelismesini saglamistir. Sunu söylemek mümkün; Helete çevrede en fazla politize olmus bir belde. 1970’li yillara gelinceye kadar kasabada siyasi farklilik taraf esasina dayaniyordu. Bu tarihten itibaren esasta ideolojilerin belirledigi, geleneksel faktörlerin yani tarafçilik, düsmancilik, ekonomik kaygilar, agalik, beylik gibi karizmatik baskilarin da bu esas faktöre katkida bulundugu bir özellik arzedegelmistir. Heleteli siyasiler il düzeyinde ve ulusal düzeyde siyasi arenada yer edinememisler, kasaba ile sinirli kalmislardir. Milletvekili seçimlerinde bu güne kadar Helete menseli birkaç kisi aday gösterilmis ise de, tabir yerinde ise bu kisiler liste doldurmaya yaramis, hiçbir zaman meclise tasinamamislardir.

Helete çevreye göre daha kalabalik bir nüfusa sahip olmasinin getirdigi bir baska özellige sahiptir. Zaman içinde kasabada bir çok aga, efendi, bey olusmustur. Yakin zamana kadar bu tür yapilar agir basiyordu. Bireysellesmenin gittikçe gelisme kaydetmesi ile aga, bey, efendi baskilari yok denecek düzeye inmis, ama yönetim erkine talip olanlarda her nedense bu tür geçmise dayali özellikler aranmistir. Belediye baskanligi seçimlerine aday olanlarda aileden gelen bu tür bir özellik seçilme sansini, hatta aday olma sansini artiran gizli bir faktör haline gelmistir. Buradan anlasiliyor ki, kasabanin toplumsal yapisi içerisinde agalik, beylik, efendilik gibi farkli sinif yapilarinin yogun baskisi olmasa da, en azindan günümüz kusaginda hâlâ etkileri oldugu söylenebilir.


Heleteli Agalar

Son yüzyilin Heletesinde agalara gelince; Salman Aga kasabanin en güçlü agasi idi. Güçlü kisiligi sayesinde uzun süren agalik dönemi geçirmistir. Saygin kisiligi ile kendisinden sakinilan birisi idi. Maras, Elbistan ve Pazarcik çevresinde taniniyordu. Pazarcik Müdafa-i Hukuk Cemiyeti’nin kuruculari arasinda yer almis, Istiklal Madalyasi sahibi idi. Küçük Salman Aga, Bekir Aga, Ismail Efendi, Ali Efendi, Vakas Aga, Kadiraga Hoca, Ömer Aga, Mahmut Aga Heleteli aga ve efendilerden bir kaçidir.

Helete, geçmisten günümüze tasidigi bir çok zenginligi ile sosyal bilimcilerin ilgisini bekliyor. Bir sosyologun epeyce malzeme bulacagi bir belde. Bir folklor arastirmacisinin hevesle çalisacagi bir mekan. Bir edebiyatçinin, bir dilcinin, bir kültür tarihçisinin çokça bilgiye ulasacagi bir kasaba. Tasra siyasi olusumlarini incelemek isteyen bir siyaset bilimcisinin buradan elde edecegi otantik malzeme var. Hülasa Helete incelemeye deger bir belde.


Kudemânin görüb âsârini biz zevk ettik
Kudemâ görmedi hayfâ bizim âsârimizi Nâbi.

[1] Bkz. Said Öztürk, Osmanli Arsiv Belgelerinde Siyakat Yazisi ve Tarihi Gelisimi, Osmanli Arastirmalari Vakfi, Istanbul 1996; “Tarihde ve Günümüzde Helete’nin Iktisadi, Ictimai ve Kültürel Yapisi Üzerine Bir Tahlil Denemesi�?, Edik Dergisi, Sayi 42, 1993.
[2] Bkz. Said Öztürk, “Siyasi ve Sosyo-Ekonomik Gelisimi Içerisinde Kadim Bir Anadolu Sehri: Hades (Göynük)�?, Türk Dünyasi Arastirmalari Dergisi, Istanbul 1995, Sayi 96.
[3] Basbakanlik Osmanli Arsivi, Maliye Nezareti Nüfus Yoklama Defteri, No 1371, sh. 5 (1265 / 1849 tarihli.)
[4] Basbakanlik Osmanli Arsivi, Irade Meclis-i Vâlâ‚ nr. 1118. Vesikanin düzenlenmesine sebep olan hadise sudur; Arabistan Orduy-i Humayunu için Maras Eyaletinden tertip edilen redif askeri için eyalet dahilinde Göynük nahiyesi ahalisi hisselerine düsen ikiyüz redif askerini vermemek hususunda direnmislerdir. Devletin buna karsi aldigi tedbirler v.s. yazismalar vesikada yer almaktadir.
[5] Yasar Akbiyik, Milli Mücadelede Güney Cephesi ( Maras), Kültür Bakanligi Yay. Ankara 1990, sh. 148, A. Saim Emirmahmutoglu, " Milli Mücadelenin Bilinmeyen Kahramanlari ," Madalyali Tek Sehir Kahramanmaras, 66.yil özel sayi, Ankara 1986, sh.41.
[6] T.B.M.M. Zabit Ceridesi, 106'inci Ictima, I. celse 23 Mayis.1926, Aktaran: Yasar Akbiyik, a.g.e, sh. 148. 29 No'lu dipnot.
[7] A. Saim Emirmahmutoglu, a.g.m, sh. 41.
[8] Cevdet Türkay, Osmanli Imparatorlugu’nda Oymak Asiret ve Cemaatler, s. 415.
[9] Basbakanlik Arsivi, Tapu Tahrir Defteri nr. 402, s. 909.
[10] Bu konuda bir tenkidimiz için bkz. “Helete Ile Ilgili Yazi Yazmak Ya da Kalemleri Kirmak�?, Kurtulus Düsünce Kültür Sanat Dergisi, Sayi 1, Subat 1994, K. Maras.
[11] Basbakanlik Arsivi, Tapu Tahrir Defteri nr. 402, s. 367.
[12] Basbakanlik Arsivi, Tapu Tahrir Defteri nr. 998, s. 452.
[13] Cevdet Türkay, Osmanli Imparatorlugu’nda Oymak Asiret ve Cemaatler, s. 365.
[14] Refet Yinanç, Mesut Elibüyük, Maras Tahrir Defteri. AÜ, Osmaanli Tarihi Arastirma ve Uygulama Merkezi, Yay. Ankara 1988. c. 1, sh. 242-250.
[15] Bkz. Siyasi ve Sosyo-Ekonomik Gelisimi Içerisinde Kadim Bir Anadolu Sehri: Hades (Göynük), Türk Dünyasi Arastirmalari Dergisi, Istanbul 1995, Sayi 96.
[16] Bkz. Said Öztürk, “Heleteli Halk Sairleri Üzerine Bir Deneme�?, Kurtulus Tarih Arastirma-Kültür ve Edebiyat Dergisi, K. Maras 2001
[17] Bkz. Aksiyon Dergisi, sayi 243.
[18] Bkz. Ince Memed, 14. basim, c. 1, s. 240.

AB mi ? ABD mi ? ZOR SEÇiM ??



Avrupadanin 15 ülkesini "dünya siyasetine yön verebilecek güçte" olarak görmeniz, avrupali bakisi acisindan yanlistir.
1. ABD; kendi sömürüsü icin globellesirken bu arada UN, NATO, Unicef, vs..gibi kurumlarida kendi emellerine masa olarak kullaniyor ve bu kurumlarin masraflarini da avrupali bu 15 ülkeye ödettirtiyordu.
2. Sömürüsünde kendine yardim ve yaltaklik eden bu ülkelere ABD hicbir menfaatte vermiyordu.
3. Hatta ABD bu 15 ülkenin gerek asker, gerek para ve gereksede ekonomik katkilari ile kendi kolonilerini kuruyordu.
4. AB ülkeleri bilim ve teknolojide 40 yil geride birakilmisti.
5. ABD istedigi ülkeye, istedigi silah ve ekonomi ambargosunu koyarak, AB ülkelerinin dünya pazar payini azaltiyordu.
6. ABD, AB ülkelerinin ic siyasetini kendi kontrolu altinda tutuyordu.
Iste bu nedenlerden dolayi ABD ye karsi koymak, karsi koymak icinde siyasi birliktelik gerekiyordu. Siyasi birliktelik, AB ülkelerinin bir acmazi degildir. AbB nin acmazi, ABD ye caktirmadan güclenmek ve 2. Dünya gücü olabilmek. Ama görülüyor ki, ABD de aptal degil ve bu oyunlari yemiyor.
Bu demek degildir ki, AB cözümsüzdür ABD ye karsi...
"Demokrasilerde cözümler tükenmeeeezzzz."
Ürdün üzerinden beslersin Irakli direniscileri silah ve mühimmatla, ABD nin planlarini suya düsürürsün irak´ta !!! Bu bir örnek.
Mümkün oldugu kadar az özveri ile alirsin Türkiye´yi yanina ve PKK meselesi diyerek, vurdurtursun kuzey Irak´a. Buda 2. örnek.
AB ülkeleri arasinda genelde yeterli bir birlik vardir.
Absolut birlik dünyanin hicbir yerinde kalmadi zaten. Demokrasi buna imkan vermez. AB ülkelerinde % 30 un altinda rey almis partiler, hükumetleri ellerinde bulundurmuyor mu ?

igrenclik ve ben



iGRENÇLiK


igrenc olarak nitelediginiz bu insan,
neden ve neyi ile igrenc olabiliyor sizce ?




Bu insan gayet normal bir insan, her normal insan gibi...
Kah isini yapar, parasini kazanir,
Kah cocuklarini alir karsisina gözleriyle elleriyle, yanaklari ile sever onlari,
Kah alir cocuklarini karsisina Seminerler, Konferanslar düzenlettirtir onlara Türkler ve Müslümanlar icin,
Kah alir hanimini gider gezmeye...
Kah alir sekreterini kucagina sever,
Kah alir PC sini önüne 2 saat icerisinde 40 tane makale yazar insanlar icin,
Kah gecer msn´e tatli-tatli muhabbet eder insanlarla,
Kah mesajlar gönderir devlet adamlarina ve Türkiye´yi disardan gelebilecek zararlardan korur,
vs..
vs...
Hangisi igrenc bunlarin...
Pardon zamparadir bu adam, uckurunada hicmi hic hakim degildir !!!
Bu insan herseyi ile bir insan iste !!!
Politikaya derhal girebilecegi halde girmiyor, cünkü politika steril bir insanligi sart kosar.
Steril degildir bu insan ve politikaciliga da ihtiyaci yoktur.
Igrenclik bunlarsa, sizde igrenc olun, olabilirseniz ?
Ama heyhat...Cenab-i Allah ne Akli ne fikri ve nede bu kadar tahsili, tecrübeyi ve birikimi her insana vermnedi. Kaldirabilene, Tasiyabilene verir yaradan bunlari..

Birde diyorki bu insana: "SANA BUNLARIN HEPSiNi EMANET VERDiM, AKTARACAKSIN DiGER KULLARIMA"

Bu insanda aktariyor tüm dünyada bunlari insanlara...

Buyrun sizde igrenclesin, igrenclesebilirseniz....!!!

1.Mart tezkeresine neden "HAYIR"

belimizi bükenler var, agzimiza tükürenler var"2 günden beri arsivlerde dolasiyorum ve yine bir defa tekrar görüyorum ki, Türkiye´nin yulari ABD nin elinde.1.Mart tezkeresine binbir oyun yaparak "hayir" dedik ve Irak´ta ABD nin yapacagi katliama yardim ve yaltaklik etmekten son anda kurtulabildik. Yine bu tezkereye "hayir" diyerek, Dogu ve Güney-Dogu´nun ABD tarafindan isgal edilerek, Kürtlere, Ermenilere peskes cekilmesini son anda engelledik.Geldigimiz npkta maalesef su anda yine ayni nokta. ABD; 10 tane hava alanimizi 3 tane limanimizi kendi askeri ucaklarinin inip, kalkabilmesi icin büyütüyor ve gelistiriyor. Bu hava alanlarimiz su anda kapalidirlar, cünkü tamirdeler. Ramazan ayinda iran ve suriye´ye saldirilacak, bu hava ve deniz limanlarimiz bunlara karsi kullanilacak ve bu arada bu bölgeye giren Amerikalilar, bu bölgeyi, birdaha hic terketmemek üzere isgal edecekler. Genel Kurmay komutaninin, Basbakanin ve dis isleri bakaninin en son ABD ye gidip, el-pence divan kurmalari pustun önünde "aman kizma pustum, sizin dediginiz ve istediginiz herseyi yapacagiz, 1 mart tezkeresine -hayir- dedigimiz icin özür dileriz, lütfen bize kizma, sefaatini üzerimizden eksik etme !!" demeleri bunlara razi oldugumuzun, ne kadar aci durumlarda oldugumuzun, ne kadar bicare oldugumuzun, ABD nin bizim basimizdaki kolonyalistimiz oldugunun, bizin ABD nin bir müstemlekesi oldugumuzun birer kanitlari degilmidirler."türk milleti büyük ama son anda uyanan bi millet" demistim. ABD iran veya suriye´ye saldirmaya kalktiginda, yine bir tezkere TBMM´ne getirmekten baska caremiz, elimizden gelende yoktur. Böyle bir tezkerenin önüne gecebilmek icin, hükumet bypass edilerek Silahli kuvvetlerle anlasmalar yapiliyor su anda. ABD ve TSK nin yaptigi anlasmalar, Hükumete sunularak cebren kabul ettiriliyor. Bunlari duydunuz herhalde !!!"türkiye ırak savaşında suçludur" diyorsunuz. Haklisiniz. Türkiye´nin elinden gelen sadece bu....Gönül isterdi ki, irak´a saldirilarini durdurabilelim. Eger TR, ABD nin emrinde olmasaydi, ABD irak´a hicbirsey yapamazdi !!!Iran ve Suriye´ye de saldiramaz ABD, eger TR yi elinde kullanamamis olsa. ABD emrediyor biz yapiyoruz. Neden ? Çünkü biz bir ABD müstemlekesiyir. Bizi ABD ye satmislar. Patronumuzdur ABD...!!!"Türkiyeden gıda geliyor amerikalıya amerikalı o gıda yı alıyor belini güçlendiriyor ve kızlara tecavüz ediyor" dogrudur. Haklisiniz. Habur ile Bagdat arasindaki yollarin kontrollari Kürtlerin ellerine birakildi ABD tarafindan. Bu yollarda seyredebilmeniz icin ABD den lisans almaniz gereklidir. Petrolcülük yapan bir türk medya agasi, ABD den lisansi almis, ABD ordusunun ihtiyTürkiye bugün Irak kapisini kapatsa, ne olur ABD nin ve ABD´nin köpeginin hali ?Kapatabilirmiyiz bu kapilari ? HAYIR.Türkiye halkı ve TBMM tezkereye evet degil, hayir dedi. Bunun nedeninin halen sizde dahil bircok insan anlayamadiniz.Ayni durum simdi tekrar söz konusu. ABD, 10 tane hava alanimizi, Dogu ve Güney dogudaki 10 sehrimizin tamamini ve 3 deniz limanimizi Temmuz ayinin sonuna kadar kendi emrine almak istiyor ve eger biz bunun önüne gecmezsek, bu bölgeyi ilelebet ABD ye vermis olacagiz. Bahanesi ABD´nin Ira´ve Suriye´ye saldirabilmesi icin buralarin kendilerine gerekli oldugudur.Simdi burada hepinize soruyorum. Birakalim mi buralari ABD ye ?Bugünkü mücadelemiz, birakin kazanmayi, kaybetmemek degilmi bu topraklardan ? Kazanmak demek, kaybetmemek degilmidir bu sartlar altinda ?Biz hicbir kimseye alenen yardim edemeyiz ve edemiyoruz. Elimiz-kolumuz ABD ve onun icimizdeki emir kullari tarafindan baglanmistir.Bu sartlar altinda bu millet ve hükumet ne yapabilir sizlerce ? Bu defa tezkere TBMM ne getirmemiz ve "HAYIR" dememizde imkansizlastirildi.*********"1 Mart tezkeresi reddedilmiş olmasaydı ve TSK, Kuzey Irak'ı tutsaydı, Türkiye'nin can kayıpları daha az olurdu. TIR şoförlerimizin bir bakın. Bu sayı, Irak savaşının başından beri savaşa katılmış İngiltere birliklerindeki toplam can kaybından az değildir." diyorsunuz.Zannedersem siz ABD nin bize kostugu sartlari unutmussunuz. 1. ABD bizim savasa müdahil olmamizi kabul etmiyordu. Sadece yardim ve yaltaklik yapmamamizi istiyordu.Güney ve Güney-Dogu da 10 tane sehrimizi OHAL durumunda kendisine birakmamizi ve buralarda söz hakkini onlara vermemizi istiyordu ABD ve bunu da buralara kürt mültecilerin akacagini ve kendilerinin bunlari burada barindiracaklarini iddia ediyorlardi.3. Bizim askerlerimizin Kuzey Irakta degilde Felluce bölgesinde ancak görevlendirilebileceklerini söylüyorlardi.Zannedersem bu gercekleri göz önünde bulundurdugunuzda, 1.Mart tezkeresine verilebilecek bir "EVET" in güney ve Güney doguyu kaybetmek olacagini anlayacaksiniz.Aymni oyun simdi yine tekrarlaniyor. EVET diyormusunuz ? "Türkiye, hâlâ kırılan vazo parçalarını Washington'da bir araya getirip bütünleştirmeye çalışıyor." düsmanin hosuna gitmemis demek ki, HAYIR dememiz. O halde biz dogrusunu yapmisiz HAYIR diyerek."Beyaz Saray ise, "Yapıştır... Bakalım bir şeye benzeyecek mi? Seni izlemeye devam edeceğim" havasında..." diyorsunuz. Genel Kurmay ne kadarda ABD ile is birligi yapip, hükumete ABD nin isteklerini dikte etmeye calissada, Tayyip ne kadarda "Gülüm..Cicim" oynasada, yine tezkere getirecegiz TBMM nin önüne ve yine HAYIR diyecegiz,. BOP projesi adi altindaki, Güney ve Güney-Doguyu bizden koparip, buralarda Kürdistan ve Ermenistan kurmak isteyenlere."AB ile Kopenhag Kriterleri ve ekonomide IMF Kriterleri'nden sonra, Türkiye'nin önüne bir de Beyaz Saray Kriterleri konuyor." diyorsunuz. 1943 ten beri biz ABD nin müstemlekeyiz ve simdiye kadarda kriterleri sadece ABD koyuyordu."Öte yandan girilen süreçte asıl zorlu dönem yeni başlıyor.Ankara, Bush gibi kafadan icazet almak üzere prestij riskleri aldıkça, toplumda tepkiler daha da artabilir." diyorsunuz. Bunlara ben seviniyorum. Cünkü artik ABD nin bizim devletimizin ve Hükumetimizin asil agasi oldugu ortaya sarihce cikiyor ve bunu bu millette görüyor.Bugün Tayyibe aciyor bu millet ve mütesekkir...Patronunun istedigini yapsa, milletine ihanet edecek, Patronunun istedigini yapmasa, patronuna ihanet edecek. Ikisinin arasinda kalmis durumda.1943 ten beri tüm hükumetlerin, tüm devletimizin icerisinde bulubdugu durum bu idi. Ama simdiye kadar gelmis-gecmis olanlar, sapkami takarim, keyfime bakarim dediler !!!"Türkiye'nin "siyasal istikrarlı son yılı 2005. 2006 ile birlikte Türkiye'de "erken seçim/seçim, cumhurbaşkanı seçimi" fırtınası esecektir." diyorsunuz. Bunlarin hicbiri gündem olmayacak Türkiye´de. Çünkü asil gündem Anayasa degisiklikleri olacak ve bu arada Türkiye´de kiyametler koparilacaktir.Ordu kislaya dönecek...Bu kolay bir mesele degil !!!"2005'te hiç değilse, AB ile tam üyelik müzakerelerinin başlaması, IMF ile yeni anlaşmanın rayına girmesi ve ABD ile ilişkilerin buzluktan çıkarılarak gevşemeye bırakılması bile önemli." diyorsunuz. Bu konuyu da merak etmeyin, hersey yolunda ve yürüyor. AB nin bize ihtiyaci, bizim AB ye olan ihtiyacimizdan fazladir.ABD karsitligini, AB nin finanse ettigini biliyormuydunuz Irakta ???Zannedersem fazla konusmaya da gerek kalmadi.AKP nereye götürüyor acaba bu ülkeyi.

Türk´ün sabir hududu nerededir ?

Türk Milletinin zeki oldugunu birakin Atatürk´ü tüm dünya biliyor ve söylüyor. Fakat Türk milletinin icerisinde bulundugu beyin yapisi karma-karisik. 1943 yilina kadar Alman, 1943 yilindan bu yana da Amerikan egitim sistemi ile egitilen bu millette birlik yok. Herkes ayri telden caliyor. Birisi icin vatanperverlik, digeri icin vatan hainligi bile olabiliyor. Birligin olmadigi bir ülkede dirlik olabilir mi ? Ama gercek sudur ki, tarih boyunca bu millet birlik ve dirlik halinde olmadigi anlarda bile bicak kemigine dayandiginda birligi ve dirligi saglayabilmistir. Son milli mücadelemizde dahi, bu millet Atatürk piyasada yokken bile bu ülkeyi düsmanlardan kurtararak, ümitvar bir millet oldugunu göstermistir. Atatürk, kendi ülkesini son damlasina kadar kanini vererek kurtaran bu milletin kuvay-i milliye komutanlari ve ileri gelen insanlari ile birleserek TÜRKIYE CUMHURIYETINI kurmustur. Bu milletin sabrinin nerede sona erdigi, yani bicagin kemige ne zaman dayandigi ise cok büyük bir soru isareti !!! Metal Firtina bir komloteorisi degildir, tamamen gerceklere dayanmaktadir. Büyük ortadaogu Projesi altinda, ABD, dogu ve güney-doguyu eline gecirmek istemektedir. Tezkereye "HAYIR" demekle bunun önünü biraz alabildik ama nereye kadar ?

Bilgisizlik, korkmanin temelindemi yatiyor ?

KIMSEDEN KORKMA veyahutta bir an icin KORKMADIGINI var say..

"En cok kimden korkarsiniz ?"

yazisi, hic bir ilgi görmemis, dura-dura antika olmus...
Ama görünen o ki, bazi seyler; zamanini beklerler.

"birseyi yapmak icin, zaman ve zemin arama" demis Konfecyus ama arkamiza dönüp baktigimizda, bu sözün yanlisligini görüyoruz.
ör:
1.TRT den sanatciyi kovuyorsunuz, sonra kalkip, devlet nisani ödülünü veriyorsunuz ve TRT nin bas sanatciligina getiriyorsunuz.
2."Terörist" diyerek delige tikadiginizi, Ecevit, Baykal, Erdogan gibi kisileri basbakan yapiyorsunuz.
Bu örnekler cogaltilabilir...

Gelelim ana konuya ..

Bana göre "Korkmak, bilinc eksikliginin bir göstergesidir..olgusudur"
Bilincli oldugumuzu ve korkmadigimizi kabul edelim bir an icin ve yaziyi inverte (negatiflestirme) edelim.
En çok kimden korkmazsiniz?..diye soralim soruyu..
Patronunuzdan amirinizden duruma göre eşinizden...
- Bundan normal ne olabilir ?
"Tepkisiz insanlardan korkmadiginiz, sevinçlerini yada hüzünlerini hiç belli etmeyen insanlardan"
korkmadiginizi kabul etseniz, ne olurdu ?
"Dünya yansa içinde yorganları yok gibi gözüksede,etraflarında olup biten her şeyle çok yakından ilgilenirler. Olumsuz bir olay yakaladıklarında daha sonra silah olarak kullanabilme amacı ile es geçmiş gibi gözükselerde"...onlardan korkmasaniz, ne olurdu ?
"HAYAT TARZLARI TİMSAHLARINKİNE BENZER VE BUNUNLA ÖVÜNÜRLER. AVLARINI YERLER VE ARDINDAN GÖZ YAŞI DÖKERLER..

Bu adamlar güçlüdürler ve zamanında kullanabilecekleri sıkı bağlantıları vardır.oyunu kurallarına göre oynarlar.."
Ya bu oyunu siz desifre etmis iseniz ne olurdu ?
"Etraflarındaki güçlü gördükleri kimselerle sık sık bi araya gelirler.
Bu görüşmeler hep menfidir ama başka araçlar kullanılır yemek yamek ava gitmek vs...
Her zaman lüx yerleri tercih ederler kendilerine göre vizyonları ve misyonları vardır...
Herkezin kendilerine güvenmesini isterler ama çoğu durumda kendi kendilerine bile güvenmezler, en büyük yetenekleride burda ortaya çıkar bu durumu çok iyi saklarlar. Başkasının program yapmasını istemezler tüm programları kendileri yaparlar ve baŞkalarının uygulamasını isterler..

İYİ BİR LİDER VE YÖNETİCİ OLDUKLARINA İNANIRLAR,TEHLİKELİDİRLER

(normalde bir otomobili bile zor idare ederler)"
dedigin kisileri, taniyabilse idin, ne olurdu ?
"Böyle insanlarla nasıl baş ediyorsunuz bilmiyorum ama,ben yanlızca gülüp geçiyorum." Gülüp, gecmeseniz, ne yapardiniz ? Bizlerde sizin tavsiyenize uymasaydik,"Size tavsiyem sizde gülüp geçin onlara yapabileceğiniz en büyük kötülük bu" ve gülüp-gecmese idik, ne olurdu ? "Bırakın onlar gülüşünüzde art niyet arasın" cözümünüzü tersine döndersek ve onlar, gülüsümüzde bir art niyet oldugunu da görmeselerdi n´olurdu ? Ben Avrupali gibi olmanizi yani cifte cehreli olmanizi tavsiye ederim size.. Fazla platonik ve sentimental düsünüyorsunuz. Avrupalilarin dedigi gibi, oriyentalist düsünüyorsunuz. "Sizi dinlerim, gözetlerim, sizi tanirim, stratejilerimi gelistiririm. Menfaatlerimi saglayacak yöntemlerimi tespit ederim..uygulamaya koyarim ve hedefime dogru yol alirim, gerekirse hedefime giden yolu revize ederim ve yine de hedefime ulasmaya calisirim." Bu görüs, negatif gibi görünse de bir de düsünün, bu yöntemle o baksettiginiz karektersizlere karsi mücadele edeceksiniz.. Yukardaki metotla onlari yenmemeniz icin, ne gibi bir engel kalmistir ki ? Bu bir siyonist-taktigi dir. Yani silahlari geri teptirtme taktigi.. Üzülme ama durma...birseyler yap ama efektif calisarak..

Farkli kisilikleri kendinde barindirabilme

SEIN oder NICHT SEIN Eger bir insan isterse, cesitli kisiliklerin özelliklerini kendinde tasiyabilir ve istedigi anda komütatörle istedigi kisinin özellikleri ile ortaya cikip, fiiliyatlarini ona göre yapabilir. Bu cok zor bir özellik ama mümkün. Avrupali her zaman en azindan 2 kimligi kendinde barindirmayi becerebilen insanlarin yasadigi bir kita. Sahte ve Gercek cehre..... Bizim en üstün(!) özelligimiz kendimiz olmamiz yani bir kimlige sahip olmamizdir. Internasyonal arenada ise bu bizim zayifligimiz olmustur her zaman. Yani kandirilmisiz. Bazi yazilarimdan da fark ettiginiz üzere yeri gelir, yahudi zihniyetine, yeri gelir kapitalist, yeri gelir müslüman, yeri gelir bir bilim adami, yeri gelir yumusak ve zarif bir cicek olurum. Bu ögrenilebiliyor. "Nabza göre serbet vermek" demis atalarimiz. 17. YY dan beri bu cok kisilikleri barindirma egitimin bir parcasi olmus. To be, or not to be !!!

SABIR, SiLAHTIR

"En büyük korktugum sabrimdir." MiM
Bana düsmanlik yapan insanlar karsisinda, kendimi mermerlestiririm.
Atilan taslar bosa gittiginden, düsmanlarim kendi-kendilerini yiyiyorlar ve bende onlarin attiklari taslari toparlarken, bana bosa tas attiklarini belirten siritmalarla omlari seyrediyorum. Bakiyorum ki, bikmislar, bitmisler. Kapaniyorlar bu mermerden adamin ayaklarina caresizlikten aglayarak. Düsmanlarimin, benim sabrim karsisinda kendilerine iskence etmelerini seyretmek, bana cok mu cok haz versede, bazen "ben sadistmiyim ?" " ben mozosistmiyim ?" gibi sorulari da kendime sormuyor degilim. Bu sorulari sormama sebepte, benim sabrimin büyüklügüdür. Bu nedenledir ki, sabrimdan korkuyorum...

Yalanlarla Dogrulari bulma...!!

"Zayiflar, kaybetmeye mahkumdurlar" Sinsi insana sinsi cevap vermek, 2 yanlistan bir dogru cikartmak degil, Bir yanlis yaklasimdan, bir dogru ortaya cikartmak mümkündür. Bunu da kanitlamak mümkündür. Bir Cuntaci generale yaklasin ve deyin ki, "devrimler bu ülkeye cok seyler kazandirdi." (Bu bir yalaniniz) Dinleyin bülbülü, Cunta devrimlerinin bu ülkeye cok seyler kazandirdigini anlatiyor sizlere...(Bunlarda da onun yalanlari) Neticede ortaya cikan ise, bir yalaniniz sayesinde, bir dogruya vardiginizdir. Cunta devrimlerinin bu ülkeye hicbir sey kazandirmadiklari, bu ülkeyi yillarca geriye götürdükleri.. Bu sizlerce çok mantıksız bir dogru bulma metodu gibi görünse de, dogruya götüren metotlardan en gecerlisidir. "Çevrende bulunan insanları iyi seçersen" Kavun du, koklayip-alasin.. Bu secim nasil oluyor ? Eger secmeyi, rasyonel metotlara dayandirabiliyorsaniz ki, dayandiramazsiniz, koyun ortaya, Nasil insan secilir ? Eger bunu yapamiyorsaniz ki, yapamazsiniz, herkes size sinsilik yapabilir ve de siz..EYVAH...dersiniz... "Şunu da unutmamak gerekir, sinsi insanlar planlarını kısa vardeli yaparlar. Uzun vadeye ait bir planları yoktur" diyorsunuz. USA nin tüm planlari yillarca, yillar önce, Pentagon mutfaginda hazirlanir ve pisirilir. Bunlar uzun vadeli planlardir. "Hacli seferleri Plani" gibi.. 2.Dünya harbinden 7 yil sonra mutfaga alinmis, adim-adim gerceklestirilmektedir. BOP ise bunun en son asamasi. Yekunen imha... Eger insanlar, bu sinsilikleri hissedip, arastirip, cökertmezlerse, bu sistemler cuvallamaz, cuvallattirtirlar. "Bu durumada sen de sinsi planlar yapmaya başlarsan geleceğe ait tek doğru bir davranışinın kalmadığını görürüsün." iste zor olan da budur. Sinsiye karsi sinsi olacaksin ama sinsi oldugunu bilerek ve unutmayarak. Kime karsi sinsi olman gerektigini bileceksin ve bilincli olarak sinsi olacaksin. Kendi sinsi planlarina kendin inanmayacak, ama karsindaki sinsiye, inandigini kabul ettirerek. Insan inanmadigina, inandiaramaz, O kadar inanmis gibi konsentre edeceksin kendini ki, herkes sana inanacak ama sen, bunun oyun oldugunu bileceksin. "Sinsi insanlara verilebilecek en iyi cevap onlardan önce davranıp sinsi planlarını çökertmek olacaktır" Ama bu planlari anlamak icin, sinsi düsünebilmek gereklidir.... Gercek olan odur ki, Bu teknik, ustalarin yürütebildikleri bir tekniktir. 2x2=4 e inananlarin bu teknigi becermeleri de mümkün degildir. Eger Materyalist, Ateist (etiksiz bir düzen) bir dünya düzeninde ve pazarinda varolabilmek istiyorsaniz, Oyunu kurallarina göre oynayacaksiniz. Tabi oynayabilirseniz !!! Sivil ucaklarda bir eksiklik ortaya cikti. Quell-Code denen sifreyi eline geciren bir insan, bir ucagi, oturdugu yerde kumandasi altina alabilir. ör: ikiz kuleleri de vurabilir. Bunun icin ucagin icerisinde pilot olmaya bile gerek yok. Iste bu gercek ortaya cikarsa ne olur ? "Hava yolclugu ölür" degil mi? O halde buna bir cözüm gerekli. Pentagon pisirdi, masaya koydu ve tüm dünyada yedi degil mi? Hem yanik yemegi kurtardi ve hemde bu yemegi iyi bir fiata ( Afganistan´in Gas, Irak´in Petrol reservlerine konarak) da tüm dünyaya satti. Bu arada yikim kararlari cikmis ikiz kulelerden de halki önünde kurtuldu. Bu kulelerin yikim izinleri; asbest tehlikesinden dolayi, belediye tarafindan verilmiyordu. Bakin bir sinsi planla, nelere sahip olabilirsiniz. Bunlarin hepsi yalandi ise...Nerede DOGRULAR ???? Ayaklari üzerinde duramayanlar yani Sinsiye karsi, sinsi olamayanlar, bu zamanda, Figuranliktan baska bir role yakisamazlar... 8,5 Milyar $ Kredi...!!!!

SONSUZLUKLARDAKi NOKTALAR

SONSUZLUK

Sinirlar yoktur kainatta. Sinirlari biz koyariz. Cünkü biz daima dinlenecek bir nokta bulmak isteriz. Bu noktanin adina da sinir deriz. Yaradan, yarattigini sinirsiz yaratmistir. Dogmak bir baslangic olmadigi gibi, ölmekte bir son degildir. Bas ile son, bizim egoizmimizin birer ürünüdürler. Bir cocuk dogar, tüm bilgilerle ve icindeki insan ruhu ile beraber. Hayir dogmaz. Bir sayfadan, diger bir sayfaya gecisten baska birsey degildir bu. Bir tek bir spermin icerisinde, koskoca bir insanin herseyinin özü. Nereden geldi ? Kimden geldi ? Nasil geldi bu insan ? ölüm ile bir insanin ruhunu komprime eden yaradan, dogum icin bir baska bedene verir bu insani. Ana karninda dekomprime edilir bu insan. Dogum ve ölüm birer sekilsel bas ve sondur. Ruhsal degil.. �l�m; bir sinir tasi nasil degilse, dogum da, bir sinir tasi degildir. Ne güzellikler, ne duygular, ne kainat, ne insan, hicbir seyde sinir yoktur. Bu yolda inisler var, cikislar var ama son ve bas yoktur. Sonsuzdur hersey....

EVLiLiK OYUNU

Artik konu basligina bakarak, cevap verip vermeyecegimi önceden tespit edecegim. Yoksa bir uyari daha yeriz. Karpuzun kabinin mantikligi, icinin duygusalligi, bu konu basligi ile ilgisi varmi- yok mu bilmek isterim. Ama sosyal konular devreye girdiginde dayanamiyorum. Kadin ve erkek arasinda duygusallikta, mantiklilikta hicbir fark yoktur. Erkege bir rol vermis düzen, "SEN PASCHA sin demis. Yani Basbakan. Disariya karsi bu kücük aile cumhuriyetinin basbakani sensin ve bu aileyi kurmak, ayakta tutmak, yasatmak, savunmak senin vazifendir" demis. Kendisine d�zen yani sistem tarafindan verilen bu görevi almis basbakan ve aile icerisinde vazife dagitimina gitmis. Genelde akilli bir erkek aile icerisindeki kadina yükler isin cogunu. Bu kazziklama meselesidir. Para kazanma isini ve aileyi, dis zararlara karsi koruma g�revini �zerine alir. Aile biraz b�y�d�kce, kazzikladim derken, kazziklandigini anlar...Kadin yavas-yavas icerden �yle bir g�c olusturur ki, erkegin g�c�, bunun yaninda az kalir. Hakimiyet aslinda kadinin eline gecmis iken, disariya karsi, erkek reismis gibi g�sterilir kadin tarafindan. Kadinlarin duygusallik ile mantigi ve cok cözümlülügü, erkeklerden daha fazla birarada g�t�rmeleri kaabiliyetleri, evin icerisindeki güc mücadelesi neticesinde olusmus özelliklerdirler. Partiarsat ve Matriarsat �in ortadan kaldirilmasi, erkekle, kadinin g�cleri, kendi istekleri ile paylasarak ve anlasarak �zerlenmeleri ile mümkündür. Dünya genelinde kagitsal evliliklerin aile icerisinde bir denge bozuklugunu yani sen KRAL, ben KRAL kavgasini beraberinde getirdigi kanitlanmistir. Avrupada evliliklerin sayisi d�sm�st�r, d�smektedir. Beraber yasayanlarin, yani allah katinda evlenenlerin sayilari, git-gide artmaktadir. Cebindeki kagida g�venip, karsisindakini bir madde olarak g�rmeyi artik kimse istememektedir. "Offene Ehe" = Acik evlilik, islami kurallara g�re yapilan dini evliligin aynisidir. Arada sadece bir hoca eksik gibi g�r�nse de hocasi da vardir aslinda. Bu evliliklerle ne erkek ve nede kadin, maddeye dayanan g�clere sahip olamamakta ve karsisindaki, "hayat arkadasim" dedigi kisiyi, kazziklamaya ugrasamamaktadir. Bir �m�r boyu, maddeye dayanmayan, g�clenmeye ugrasilmayan, siyaset yapilamayan, seytanliklarin d�s�n�lemedigi, sadece insanlarin birbirlerini sevmekte ve saymakta yaris ettigi bir aile... B�yle bir aile modeli islamiyette var iken, ateist, dinsiz, hristiyan sisteminin bize asiladigi bu resmi evliliklerden kurtulmadikca, "seni seviyorum" diyecek, karsimizdaki en sevdigimizi s�yledigimiz hayat arkadasimizi kazziklamaya devam edecegiz. Islerin kadinin veya erkegin sirtina yikilmasi, cocugun kadinin sirtina yikilmasi, ev isinin kadinin sirtina yikilmasi, para kazanmanin erkegin veya kadinin sirtina yikilmasi, karsi cinsi kazziklamaya ugrasmak degilmidir ? Kadinin calismasina -mevcut sartlar altinda, nisan veya nikah y�zz�g�n�n, d�g�n�n, nikahin hicbirsey ifade etmedigi bir toplumda- karsi gelenlerden birisiyim. Islamiyete g�re bir nikahin taraftariyim ve ancak bu sekilde, cikarlarin s�z konusu olmadigi, sevginin ve sayginin paylasilabilecegi bir birligin ortaya cikabilecegine inaniyorum. Hem Resmi ve hemde Dini Nikah ile hicbir sorun c�z�lmemekte ve Resmi nikahin baskinligi ile, menfaat evliligi ilkeleri hakim gelmektedir. "EVLiLiK ve iSLAM" adi altinda bir baslik attin ve onun altinda devam edelim derim.

iSLAMiYET ve TEFSiR

HÜCRE Insan vucudunda 100.000.000.000.000 (100 trilyon) civarinda hucre bulunur. Bu hucrelerden bazilari o kadar kucuktur ki bunlarin 1 milyon tanesi bir araya gelse ancak bir igne ucu kadar yer kaplar. Halen kesfedilmemis pek cok sirri icinde barindirmayi surduren hucre, evrim teorisinin de en buyuk acmazlarindan birini olusturur. Cunku hucrenin yasamini surdurebilmesi icin, cesitli islevlere sahip butun temel parcalarinin bir arada bulunmalari gereklidir. Hucrenin, evrimin iddia ettigi gibi rastlantilar sonucu meydana gelebilmesi, basim evindeki bir patlamayla sans eseri bir ansiklopedinin basilivermis olmasindan daha dusuk bir ihtimale sahiptir. Ayrica en basit ihtimal hesaplari bile , degil canli bir hucrenin , o hucredeki milyonlarca proteinden bir tanesinin bile tesadufen olusamayacagini matematiksel olarak kanitlamistir . Tek bir canli hucresinde , enerji uretiminden vucutta kullanilan proteinlerin ve enzimlerin sentezine , disaridan alinan kimyasal maddelerin secilip ayristirilmasindan bunlarin kullanilabilecek hale getirilmesine, hucre icinde kullanilacak maddelerin cinslerine gore depolanmasina kadar pek cok karmasik islem ve bu islemler icin gerekli binlerce ara islem ve organizasyon her an surer gider. Bu organellerin yaptiklari islemlerin bircogu, gunumuzun teknoloji harikasi laboratuvarlarinda bile gerceklestirilemez. Hucrenin akillara durgunluk veren yapisi hakkinda kucuk bir fikir sahibi olmak icin yalnizca bu hucre organellerini cevreleyen zarin yapisini ve fonksiyonlarini incelemek bile yeterli olacaktir. HÜCRE ZARI Baslangicta bilim cevrelerinde , en kucuk canli birimi olarak hucre kabul edilmekteydi . Ancak daha sonra , hucreyi cevreleyen ve hacim olarak ondan cok daha kucuk olan hucre zari arastirmacilarin karsisina adeta yeni bir canli turu olarak cikti . Cunku hucreyi cepecevre saran bu zar , bir canlinin , dahasi bilincli bir canlinin , yani insanin temel ozelliklerinden olan karar verme, hatirlama, degerlendirme gibi ozellikler gostermekteydi. Hucre zari, hucreyi cevreleyen bir ortudur. Ama gorevi sadece hucreyi sarip kusatmak degildir. Bu zar, hem komsu hucrelerle iletisimi ve baglantiyi saglar, hem de en onemlisi, hucreye giris cikisi cok siki bir sekilde denetler. Sahip oldugu bu ustun karar verme yetenegi, hafizasi ve gosterdigi akil yuzunden hucre zari hucrenin beyni olarak kabul edilir. Hucre zari o kadar incedir ki, 1 milimetrenin yuzbinde biri kalinligiyla, siradan mikroskopla degil ancak elektron mikroskobuyla ayirt edilebilir. Zar cift tarafli, hem ice hem disa dogru donuk yag molekullerinden olusan ucsuz bucaksiz bir duvara benzer. Bu duvar uzerinde hucreye girisi ve cikisi saglayan kapilar ve zarin dis ortami tanimasini saglayan algilayicilar vardir. Bu kapilar ve algilayicilar protein molekullerinden yapilmistir. Simdi dilerseniz, yag ve protein gibi bilincsiz molekullerden olusan bu ince ortunun basardigi isleri, yani kendisine "canli" ve "akilli" dedirten ozelliklerini inceleyelim. Kontrol...Kimde? Hucre zari, hucrenin organellerini sararak bir arada tutmaktan cok daha karmasik bir is daha yapar. Bu organellerdeki islemlerin ve hucrenin yasaminin devam edebilmesi icin gerekli maddeleri dis ortamdan saglar. Hucrenin disindaki ortamda sayisiz kimyasal madde vardir. O, bunlarin icinden hucrenin ihtiyac duyduklarini tanir ve yalnizca onlari iceri alir. Son derece ekonomiktir; hucrenin ihtiyac duydugu miktardan fazlasini kesinlikle iceri almaz. Bu kadarla da kalmaz; bir yandan da hucrenin icindeki zararli artiklari aninda tespit eder ve hic zaman kaybetmeden disari atar. Zarin bir diger gorevi de, beyinden veya vucudun cesitli bolgelerinden hormonlar vasitasiyla tasinan mesajlari aninda hucrenin merkezine ulastirmaktir. Belli ki, bu isleri yapabilmesi icin hucre icindeki butun faaliyetleri ve gelismeleri bilmeli, gerekli veya fazla olan maddelerin listesini cikarmali, stoklari kontrol altinda tutup, ustun bir hafiza ve karar verme yetenegine sahip olmalidir. Hucre zari oyle secicidir ki, dis ortamda basibos dolasan maddelerden bir tanesi bile onun izni olmadan sans eseri hucre kapilarindan iceri giremez. Hucre disina cikislar da ayni sekilde hassas kontroller, siki denetimler sonucunda gerceklesir. iceriye yanlis, zararli bir kimyasal maddenin veya bir maddenin gerekli olanindan fazlasinin alinmasi ya da disari atilmasi gereken artik maddelerin zamaninda ve gerektigi gibi atilamamasi gibi hata ve aksakliklar hucrenin olumu anlamina gelir. Evrimcilerin one surdugu gibi ilk canli hucre tesaduflerle meydana gelmis olsaydi, varligini devam ettirebilmesi icin mutlaka bu saydigimiz mukemmel yeteneklerle donatilmis bir zarla kaplanmis olmasi gerekirdi. Bu zarin ozelliklerinden birisi gelismemis olsa, hucre cok kisa bir surede kesinlikle yok olurdu. Peki acaba hangi "tesaduf" boyle "akilli" bir yag birikintisini meydana getirmistir? Tum evrim teorisini tek basina bir anda cokerten bu sorunun daha da otesinde bir soru soralim; Sozunu ettigimiz islemler sirasinda ortaya cikan "akil", zarin kendi akli midir? Dikkat edin; bu saydiklarimizi yapan bir bilgisayar veya robot degil, yalnizca hucrenin etrafini ceviren, yagdan olusan ve uzerinde yer yer protein bulunan ve kalinligi 1 milimetrenin yuzbinde biri olan bir ortudur. Bu kadar karmasik isi hatasiz yapabilen hucre zarinda bir dusunme merkezi veya beyin de aramaya kalkmayin. Bulamazsiniz. Cunku, adi uzerinde kendisi sadece bir 'zar'dir. Zarin, bir beyni ve akli olmadigi halde bu kadar akilli isler yapmasi onun yalnizca, bu aklin kaynagindan aldigi emirleri harfiyen yerine getirdigini gosterir. Ayetler bu gercegi soyle aciklar: Sizleri Biz yarattik, yine de tasdik etmeyecek misiniz? (Vakia Suresi, 57) Sizin yaratilisinizda ve (Allah'in) yeryuzunde yaydigi canlilarda, kesin olarak inanan bir toplum icin ibret verici isaretler vardir. (Casiye suresi, 4) Iste biz, bu temsilleri insanlar icin getiriyoruz; fakat onlari ancak bilenler dusunup anlayabilir. (Ankebut suresi, 43) Hic yaratan bilmez mi? O, en ince isleri gorup bilmektedir ve her seyden haberdardir. (Mulk suresi,14) De ki: Yeryuzunde gezip dolasin da, Allah ilk bastan nasil yaratmis bir bakin. İste Allah bundan sonra (ayni sekilde) ahiret hayatini da yaratacaktir. Gercekten Allah her seye kadirdir. (Ankebut suresi,20) Kendi yaratilisini unutarak bize karsi misal getirmeye kalkisiyor ve: "Su curumus kemikleri kim diriltecek?" diyor. De ki: Onlari ilk defa yaratmis olan diriltecek. Cunku O her turlu yaratmayi gayet iyi bilir. (Yasin, 78-79) Gokleri ve yeri yaratan, bunlari yaratmakla yorulmayan Allah'in, oluleri diriltmeye de gucunun yetecegini dusunmezler mi? Evet O, her seye kadirdir. (Ahkaf, 33) İnsan, kendisinin kemiklerini bir araya toplayamayacagimizi mi sanir? Evet, bizim, onun parmak uclarini bile aynen eski haline getirmeye gucumuz yeter. (Kiyame, 3-4)