Fikir7 Manset Haberler

10 Kasım, 2005

ATATURK ve HEYKELLER ??

ATA'DAN İKİ HEYKEL ÖYKÜSÜ

Atatürk heykelini görünce hiddetlendi:
'Yaptığın gibi yık bunu'


Doğrusunu söylemek gerekirse Atatürk için en çok yaptığımız işlerin başında geliyor, "heykelini dikmek"...
Üstelik bu, daha o hayattayken başlamış bir eğilim...
Hatta Reşit Galip Bey'in Maarif Vekilliği döneminde Gazi'nin, çoğu yabancıların elinden çıkmış kötü heykellerinin yerine güzel bir heykelinin yapılması için yarışma düzenlendiği biliniyor. Ancak yarışmaya gelen 20 kadar heykel de o kadar kötüydü ki, Paris'te Rodin'in gece atölyelerine katılmış olan Münir Hayri Bey, "Ben bile bunlardan iyisini yaparım" deyince ihaleyi kucağında bulmuştu.
Ertesi gün sipariş üzerine gelen tüm heykeller Köşk'te Atatürk'e gösterildi. Atatürk, Münir Hayri'ninkini beğendi. Bu arada kendi eserine pek güvenen bir genç, "Ama o heykel değil Paşam" diye itiraz edince Atatürk, gence aynen şöyle dedi: "Belki sizin yaptıklarınız heykel, ama ben değilim. Ben buyum."

'Lenin'e benziyor'
Söz heykelden ve Münir Hayri'den açılmışken yazıyı ilginç bir öyküyle kapatalım:
Münir Hayri, Moskova'dan yeni dönmüştü. Ankara'da düzenlenen küçük sanatlar sergisi için ondan yine bir heykel istediler.
Münir Hayri, belki Moskova'da gördüğü heykellerin ilhamıyla bu kez büyük ve hareketli bir Atatürk yaptı. Tabii ihbarcılar hemen, "Bu heykel Lenin'e benziyor" dedikodusuna başladı. Serginin açıldığı gün Atatürk içeri girer girmez, "Nerede o heykel?" diye sordu. Heykeli görünce de hiddetle, "Kim yaptı bunu?" diye sordu.
Münir Hayri, "Ben efendim" diye boyun büktü.
Çıkıştı Atatürk: "Yaptığın gibi yık bunu!" diye emredip çıktı.

Heykel sürgünü
Münir Hayri heykelden önce yıkılmıştı. Ertesi gün CHP içinde kurduğu Sanat Propaganda Servisi'nin lağvedildiğini öğrendi. Maarif'teki görevine de son verilmiş, Gaziantep Lisesi Fransızca öğretmenliğine tayin edilmişti. Gitmedi. Eve kapandı. 2 ay insan içine çıkmadı. Sonra bir gün telefonu çaldı. Çankaya'ya sofraya çağrılıyordu. Salona ürkerek girdi. Tam Atatürk'ün karşısındaki "sorgu koltuğu"na buyur edildi. Oturduğu yerde endişeyle terlerken Atatürk laf attı:
"- Beyefendi, zatı âlinizi bir müddetten beri kaybettik, neredeydiniz?"
"- Ankara'daydım efendim."
"- Malum, ondan evvel neredeydiniz?"
"- Rusya'daydım."
"- Oralarda neler gördünüz?"
"- Tiyatrolar... sinemalar... müzeler... heykeller..."
"- Çok âlâ! Ne heykelleri gördünüz?"
Münir Hayri, lafın geleceği yeri anlamıştı. Direnmedi:
"- Lenin'in de heykelleri vardı" dedi.
Atatürk'ün gözleri parladı:
"- Bu heykeller ne vaziyetteydiler. Lütfen şu iskemleye çıkıp o vaziyetleri alın. Görmüş gibi olalım" dedi.
Münir Hayri o noktada isyan etti. Ayağa kalktı ve "Paşam" dedi:
"Heykel bir insanı methetmek için yapılır, ama herkes sizi anladığı kadar methedebilir. Kimi dehanızı, kimi kravatınızı, kimi de kunduralarınızı metheder. Ben sizi ifade etmeye çalışırken bir hatam olduysa bunu suiniyetime değil, eşekliğime veriniz".
"İki kişi eşek değilse..."
Bu konuşma üzerine Atatürk elini masaya vurdu:
"İşte bunu kabul edemem" diye bağırdı: "Bu sofrada iki kişi eşek değilse, biri sensin, biri de benim."
Sofrada Münir Hayri'yi gammazlayanların başı öne düştü. Sofra dağılırken Atatürk yanındakilere, "Hani Yalova'da bir heykelimi yaptırmak istiyordunuz ya, en iyisini Münir Hayri yapar, ona ısmarlayınız" dedi. Sonra da olacakları haber verircesine ekledi:
"Acele ediniz, yarından sonra işi yine pek çoğalır."
O kabartma, halen Yalova Termal Oteli'nin salonunda durmaktadır.
Heykele başlamadan önce İngiliz heykeltıraşa bu öyküleri anlatsa mıydık acaba?

can.dundar@e-kolay.net


Milliyet

Hiç yorum yok: