Fikir7 Manset Haberler

08 Ağustos, 2007

Cunta Devleti nasil kurulur ?

Köşk adayı nasıl tehdit edildi? Cumhurbaşkanlığı adaylığı 1961 yılında, 27 Mayısçı cuntacılar tarafından tehditlerle engellenen Ali Fuad Başgil, o günleri ve nasıl tehdit edildiğini anlatıyor...

08 Ağustos 2007 14:29

Cumhurbaşkanlığı adaylığı 1961 yılında, 27 Mayısçı cuntacılar tarafından tehditlerle engellenen Ali Fuad Başgil O günleri ve nasıl tehdit edildiğini bakın nasıl anlatıyor.
Ali Fuad Başgil diyor ki;
……….
“Ziyaretler ve görüşmeler devam ediyor. Saat on dokuzu geçe İstanbul’dan veri bana arkadaşlık etmekte olan İsmail Dayı (Halen Balıkesir Milletvekili) geldi:
“Başvekalet’ten bir emir subayı gelmiş aşağıca bekliyor. Sizi Başvekalet’den çağırıyorlarmış.” Dedi.
Etrafımdakiler:
“Adaylığınızı geri almanız için sizi sıkıştıracaklar, kat’iyyen yılmayınız” tavsiyesinde bulundular.
Kendilerine şu cevabı verdim:
“Vehme kapılma ve gitmemek için bir sebep yoktur. Kazanılır veya kazanılmaz, adaylık serbesttir. Cumhurreisliğine namzetliğimi koyduğumdan dolayı kimse muaheze edilemez. Bu kanun ve usul dışı bir hareket olur. Hükümetin bu yola gideceğini tahmin etmem. Sonra bu bir emirdir. Hükümet emrine tabi olmak vatandaşlık vazifesidir. Siz gelen subaya saat yirmide Başvekalette olacağımı söyleyiniz”
Balmumcudan kötü gün arkadaşım Mehmet Gence gelmişti. Onunla çarçabuk bir akşam kahvaltısı yaptık.Saat yirmiye doğru da başvekalete yollandık. Yanımda Tahsin Demiray, Fethi Tevetoğlu, Ali Fuad Alişan, Sadi Pehlivanoğlu ve daha birkaç milletvekili vardı. Başvekalet odasına Demiray’la birlikte girdik. Diğer arkadaşlar bitişik salonda kaldılar. Bizi kapıdan Fahri Özdilek ve Sıtkı Ulay karşıladı. Oturduk, birer kahve içtik.
“Çok enteresan fikirler. Fakat asıl konuşmak istediğimiz bir mevzu var. Müsaade ederseniz onu konuşalım” diyerek Hoca’nın “fikir beyanı”na müdahale eder.
Okuyalı şimdi, demokrasi adına işlenen cinayetin safahatını…
Sıtkı Ulay: “Haber aldık ki siz Cumhurreisliğine adaylığınızı koymuşsunuz. Bu haber doğru mudur?”
Ali Fuad Başgil: “Doğrudur efendim. Yalnız bir noktayı tavzih etmem lazım: Ben bu makama kendimi kendim layık görmüş ve talip olmuş değilim. Esasen hayatım boyunca hiçbir makam ve memuriyete kendim talip olup arkasından koşmadım. Bulunduğum memuriyetlere hep çağırıldım ve rica edildim. Bu defa da böyle oldu. Saat onüçten beri otelde grup grup ziyaretime gelen muhtelif partilerden milletvekilleri, bölgeleri ve adaylığımı koymamı istediler. Bu umumi isteğe cevap vermeyi bir vazife bilerek adaylığımı koydum”
“ADAYLIĞINIZI GERİ ALIN”
Sıtkı Ulay: “ Adaylığınızı geri almanız lazımdır. Gürsel Paşa’nın karşısında başka bir adaylığa asla müsaade etmeyiz!..”
Ali Fuad Başgil: “Yanlış yoldasınız paşam. Dürüst bir seçimden sonra tutulacak yol bu değildir. Demokrasi hukuku emreder ki, seçimler her safhasında serbest olsun, zorlanan bir seçimden hayır gelmez. Sözde seçim dikta rejimlerinde görülen seçimdir. Sizler Demokrasi yolunda yürüyeceğinizi söylediniz İktidarı seçimlerde kazanacaklara teslim edeceğinize söz verdiniz, hatta yemin ettiniz. Ben buna inanarak Cenevre’den kalktım, geldim. Sizlere yakışan verdiğiniz sözü tutmaktır.
15 Ekim’de milletvekilleri seçilmiş, milli irade tecelli etmiştir. Müsaade ediniz, milletin vekilleri yarın toplansın, Meclis açılsın. Herkes elini vicdanına koyarak serbestçe reyini kullansın. Ekseriyeti kim kazanırsa makama o geçsin. Memleket için hayır bundadır. Ben çok ümid ederim ki yine Gürsel Paşa kazanacaktır. Fakat bu şerefli bir seçim olacak ve efkar tatmin edilecektir. Serbest bir seçimle mevkii kazanmanın şerefi büyüktür. Zorlanan seçim seçim değildir. Tekrar edeyim ki, demokrasinin gösterdiği tek yol budur. Padişahlıkla Cumhuriyet arasındaki fark da buradadır. Padişahlıkta makamın sahibi önceden bellidir. Ve bu “Veliahd-i saltanattır” Cumhuriyet ise makamın la-yıkını yalnız halkın veya halk temsilcilerinin serbest reyleri tayin eder”
Fahri Özdilek: “Biz de demokrasi dedik durduk ve seçimlere öyle girdik. Seçimlerden çıkan netice bu mu olmalıydı?”
CUNTA TEHDİT EDİYOR
Ali Fuad Başgil: Ben seçimlerin neticesinde anormal bir şey görmüyorum. Bu kabul ettiğimiz nisbi temsilin normal neticesidir. Bu usulde, muayyen bir partinin ekseriyet usulünde olduğu gibi kahir bir çoğunluk kazanmasını beklemek abestir. Bu sistemde reyler bölünür ve küçük büyük her parti, kuvvetine göre mecliste yer kazanır. Nisbi temsilin hususiyeti budur. Ve bunun faydaları olduğu gibi mahzurları da vardır. Faydalarından başlıcası memleket idaresini bir ekseriyetin görüşüne terk etmemek ve azınlıkları da idareye iştirak ettirmektir. Sistemin mahzuru da reylerin bölünmesi ve meclisin bir partiler mozayığı haline gelmesidir. Hükümet teşkilinde zorluklar çıkması ve kuvvetli bir hükümet kurulmaması da sistemin diğer mahzurlarıdır.
Sıtkı Ulay: “Bizi anlamanız lazımdır. Müşkül durumdayız. Son günlerde bizim, hükümet olarak kuvvetimiz yoktur. Orduda yeni bir junta kurulmuştur. Bize bu junta dikta etmekte talimat vermektedir. Biz bugün devlet radyosuna bile hakim değiliz. Radyo da juntanın emrindedir. Adaylığınızı geri almanız hususunda bize talimat veren de bu juntadır.
HAYATINIZI TEHLİKEYE ATIYORSUNUZ
Biz size juntadan aldığımız emri tebliğ ediyoruz. Kabul edip etmemek size aittir. Fakat kabul etmediğiniz takdirde, sizin hayatınızı garanti edemeyiz. Bunu açık söyleyelim. Neticede bundan da ibaret kalmayacaktır. Meclis açılmadan dağılacak, seçimler iptal edilecek partiler kapatılacak ve askeri idare devam ettirilecektir. Siz bir hukuk profesörü olarak, memleketin böyle bir akıbete düşmesine elbette razı olmazsınız.”
Sıtkı Ulay Pala’nın bu sözleri – daha doğru tabiri ile tehdidi Ali Fuat Başgil’i fazlasıyla sarsar!.. Hoca endişe içindedir!.. Ve kendi ifadesi ile bu endişe şahsı için değil, memleketin tekrar içine yuvarlanacağı badiredir. Diyor ki bu mevzuda Ali Fuad Başgil:
“Sıtkı Paşa soğukkanlılıkla konuşuyor. Ve sözlerinin bende yaptığı tesiri dikkatle müşahedesi altında bulunduruyordu. Tehdit okları hedefine varmış, benim moralim alt üst olmuştu. Ben tehdit ve terör altında iş görecek ve muvaffakiyet arayacaklardan değildim. Sulh adamı, Hak ve vazife aşığı, medeni bir insandım. Tekme ve tabanca ile iktidara gelmek benim işim değildi. Bu bakımdan Paşa, karşısında tam adamını bulmuştu.
Tehditler korkunçtu; gerçi ömrümün çok senelerini geride bırakmıştım. Önde kalanın ise nazarımda hiçbir kıymeti yoktu. Fakat meclis dağıtılacak seçimler iptal edilecek partiler kapatılacak, askeri idare devam ettirilecek ve bütün bu felaketler benim yüzümden kopacaktı. Yani İnönü-Bayar düşmanlığı şimdi Gürsel-Başgil düşmanlığı şeklinde hortlayacaktı. Allah bunu bana göstermesindi. Memleketini seven bir insan sıfatiyle ben elbette buna razı olamazdım.
Paşalara Cevabım Şu Oldu:
“Arz ettiğim gibi ben Cumhurreisliğine adaylığımı hod behod koymuş değilim. Halkın arzusu ve Milletvekillerinin talebi üzerine koydum. Fakat buna söz verdim. Hatta yalnız söz değil, yazılı bir beyanname imza ettim. Ben verdiğim sözden dönen ve imzasını yalanlayan namertlerden değilim. Adaylığımı geri almama imkan yoktur. Fakat benim yüzümden memleketimin söylediğiniz akıbetlere sürüklenmesine de gönlüm razı olmaz. Bu vaziyet karşısında bana düşen bir iş kalmıştır. O da yarın sabah senatörlükten istifa ederek evime dönmektir.
“Bunu da yapmayacaksınız, çünkü bunun da avakıbı/ neticeleri var”
“İstifa etmek benim hakkımdır. Hakkımı kullanmak için kimseden müsaade almaya ihtiyacım yoktur. Kararım verilmiştir”

www.belgehaber.com / ÖZEL HABER

Hiç yorum yok: