Abdülhamid çek kesmiş miydi?
Mustafa Armağan
Bir çek… Duruyor arşivin mahzenlerinde. Suskun. Değil aslında. Konuşuyor bir şeyler. Yazılı üzeri (arkası değil!): 15 Temmuz 1909, Selanik (Salonique). Miktar 40.375.79 lira. (Kırk bin üç yüz yetmiş beş lira yetmiş dokuz kuruş.) Ve altında sade bir imza: Abdülhamid. O kadar…
Bu, yaklaşık 2,5 ay önce, 27 Nisan 1909’da tahttan indirilen Sultan II. Abdülhamid’in Osmanlı Bankası’nda bulunan 52.971.54 liralık birikmiş mevduatının bir kısmıdır. Çek İstanbul’daki Osmanlı Bankası hesabından belirtilen miktarın Deutche Bank’a ödenmesini emrediyor.
İyi de neden?
Biraz etrafımızı görmeye çalışalım. Neler olup bitiyor bu çek kesildiği sırada?
31 Mart isyanına karıştığını bahane ederek padişahı tahttan indiren ve bir trene bindirerek onun ‘hiç sevmediği’ Selanik şehrindeki Alatini Köşkü’ne kapatan İttihatçılar, Sultan Reşad’a baskı yaparak Hazine-i Hassa’ya devredilen malların devlet hazinesine alınması yolundaki kararı imzalattılar. Böylece Abdülhamid devrinde sarayın elinde toplanmış bulunan bu mali imkânı hükümetin eline verdiler. Bununla yetinmeyip sabık padişahın bankada olduğunu bildikleri öz parasına el koymak için harekete geçtiler.
Eski padişahın Osmanlı Bankası’nın en iyi müşterilerinden birisi olduğu biliniyor. 1886 Haziran’ından itibaren düzenli olarak yatırılan 1.000 ila 3.000 lira arasındaki miktarlar 1891 yılı sonuna kadar 92.700.75 liraya yükselmiştir. Kadın efendilerinden Mestniyaz, çocuklarından Mehmed Selim Efendi ile Zekiye ve Naime sultanlar ve yeğenlerinden İbrahim Tevfik Efendi adlarına da tam 3.166.24 lira yatırılmıştı. Bir de “Trablus’tan Hama ve Humus’a İşleyecek Araba Şirketi”ne ait 250 hisselik bir hisse senedi emanet edilmişti banka kasalarına. 1909 Mayıs’ına gelindiğinde, Osmanlı Bankası’nın görüp göreceği “en zengin ve en itibarlı müşterilerden biri” olan Abdülhamid’in serveti 52 bin küsur liraya inmiş bulunuyordu.
İşte Selanik’te sürgün bulunan sabık hünkârın Osmanlı Bankası’na yazdığı 5 Mayıs 1909 tarihli mektubunda çekmek istediği para, buydu. Banka Temmuz 1909’da genel müdürlükten Mr. Neeff’i Selanik’e gönderecek ve para Alatini Köşkü’nde kendisine ödenecekti.[1]
Geriye kalan 13.733.55 liralık kısım ise bir alındı makbuzu imzalanarak elinden alınmıştır. İsmail Hakkı Uzunçarşılı bir makalesinde, mevduatın bu son kısmının nasıl elinden alındığını şöyle aktarıyor:
Hakan-ı sabık Abdülhamid Han hazretlerinin… Bank-ı Osmanî’de mevdu onüç bin yediyüz küsur lira-yı Osmanî, Alatini köşkünün nam-ı hümayunlarına mübayaasıyla tamirat-ı lazimesinin icrası ve mütebakisinin ikinci ve üçüncü orduların techizatına sarf edilmek şartiyle hakan-ı müşarünileyh tarafından ihda buyurulması üzerine…[2]
Böylece meblağın 14 bin liraya yakın kısmına da, köşkün satın alınması ve tamirat masrafları çıkarıldıktan sonra 2. ve 3. orduların donanımına sarf edilmek üzere el konulmuş oluyordu.
Fakat biz asıl çekin hikâyesine geri dönelim. Bakalım bu masum görünüşlü çekin altında nasıl yaman bir trajedi uç veriyor?
Bu paranın mahiyetini ve bir eski sultanın elinden alınışını bize en geniş şekilde olaya şahit olan Abdülhamid’in kızı Ayşe Osmanoğlu anlatmıştır. Ona kulak veriyoruz:
Bir gün yine köşkte sıkıntılı bir hava esmeye başladı. Babamın Alman Bankasındaki parasını almak istiyorlardı. Babam üzüntülü bir halde olduğundan biz de müteessirdik. İstanbul hükümeti, Rasim Bey vasıtası ile haberler gönderiyor, babam kâğıtlar yazıyor, Rasim Bey sık sık huzura girip cevap getiriyordu. Babam diyordu ki, “Ben kalabalık bir ailenin babasıyım. Padişah olduğum zaman şehzadeliğimde çalışıp kazandığım paranın bir kısmını cülûs bahşişi olarak kendi kesemden verdim. Çünkü ben diğer biraderler gibi avare yaşamaz, oturmaz, dinlenmez, çiftliklerimde çalışırdım. Kazandığım parayı benden sonra evlad-ü ayâlim alsın diye bankaya yatırdım… İşte bu sebeplerden dolayı bankadaki parayı veremem.[3]
‘Bu, çocuklarımın parası, veremem’ dedikçe Abdülhamid üzerindeki baskı da artıyordu. ‘Vermeye mecbursunuz’ dedikten başka, bizzat eski sultana, “Sizi de, kızlarınızı da bodruma indirip hapsederler” tehdidi yapılıyor, açıkça canlarına zarar vereceklerini söylüyorlardı. Aile korkmaya başlamış, parayı verip kurtulmayı arzu eder hale gelmiştir:
Bütün köşkü bir korku istila etmişti. Bu paranın bize baş belası olacağını düşünmeye başlamıştık. Hem kendimizin, hem de babamızın selâmeti için verilsin diyorduk. Manevî hava o kadar sıkıcı bir hale gelmişti ki pencerelerin önünde bile duramaz olmuştuk.
Bir baba olarak Abdülhamid evlatlarının haline acıyor, üzülüyor ama elinden bir şey gelmiyordu. Onu artık bir eski padişah olarak düşünmeyin. O, şimdi bir babanın çaresizliği içinde kıvranmaktadır. Ömrü boyunca biriktirdiği kendi gelirinden çocuklarına tek bir kuruş dahi bırakamayacak olması yeterince büyük bir ıstırap kaynağı iken, bir de onlara bir zarar verilmesi ihtimali belirmişti. ‘Keşke’, demiştir, ‘bu parayı vaktiyle herkesin adına ayrı ayrı hesaplara yatırsaydım. Yazık. Benim yüzümden onların da kısmeti kapanıyor.’
Zaten Şehzade Abdürrahim Efendi sıkıntıdan sarılık olmuştur, Ayşe Sultan’ın da burnundan her sabah kan gelmektedir. Son bir çare düşünür Abdülhamid ve Meclis-i Mebusan’a başvurur; bu meselenin halledilmesini ister. Ancak gelen cevap büsbütün umutsuzluğa yol açacak mahiyettedir. Üstelik tehditkâr bir cevaptır bu.
Artık köşke hapsedilen ailenin rahatı büsbütün kaçmıştır. Ayşe Sultan’ın annesi Müşfika Kadınefendi, bir gün kocası Abdülhamid’e şu ricada bulunur:
Ver de kurtul. Senin ve cümlemizin selâmeti için bu parayı başından defet. Nasıl olsa bir lokma ekmek buluruz. Çocukların da böyle söylüyorlar.
Hanımından ve çocuklarından gelen bu ferahlatıcı mesaj, babayı bir nebze rahatlatmıştır. İşte ‘bu endişeler, bu ıstıraplar arasında’ eski Sultan Abdülhamid, önüne konulan bir kâğıdı imzalayacak ve çocuklarını çeyiz parasından mahrum bırakan acı kararı onaylayacaktı. Ne var ki, bu defa banka 5 Mayıs 1909 tarihli bu imzalı kâğıdı kabul etmeyecek ve ancak huzura gönderilecek bir heyetin gözü önünde parayı bizzat mudiye teslim edebileceklerini bildireceklerdi.
Eli kuvvetlenen Abdülhamid’in de bazı şartları vardı İttihatçılara. Oğlu Abdürrahim’in tahsili, üç kızının da evlenmesi için İstanbul’a gitmelerine izin verilmesini, yanında kalan bendegâna, yani hizmetlilerine bir parça serbestlik tanınmasını, kendisine kâfi miktarda tahsisat bağlanmasını ve köşkün satın alınmasını, son olarak da ölünceye kadar rahat bırakılmasını ve hayatının ordu tarafından tekeffül edilmesini istemiştir.
Nihayet şartlar kabul edildi. Banka müdürü ile Almanya’nın Selanik Konsolosu, o 15 Temmuz 1909 günü yanlarında büyük 6 bavul para ve tahvillerle huzura girdiler. Abdülhamid, o sırada 5 yaşında olan Abid Efendi’yi sağına oturtmuştu. Mudileriyle baş başa görüşmek istediklerini söyleyen konsolos ve banka müdürlerinin dedikleri yapılmış, subaylar dışarıya çıkarılmıştı. İmzalarını alıp paraları teslim ettikten sonra konsolos ve banka müdürleri hızla arabalarına binip köşkten uzaklaştılar.
Abdülhamid bu sırada balkonun kapısına yürümüş ve subaylara, para çantalarını göstererek, “Alınız şunları!” diye gür bir sesle bağırmıştır. Bavullar arabalara yüklenip Selanik’in meşhur Beyaz Kule’sine revan olurken, bir baba olarak omuzları düşmüş Abdülhamid çocuklarını yanına çağırmış, onlara şöyle nasihat ediyordu:
Evlâtlarım! Hiç birinizin istikbalini temin edemediğimden çok meyusum. Ne yapayım? Talih, kader böyle imiş. Elbet size millet bakar.
Çocukları ise sıraya girmiş, bir yandan elini öperlerken, diğer yandan, “Efendimiz! Siz sağ olunuz. Feda olan paralar olsun” diyorlardı. Bu sırada Abdülhamid gözleri dolarak evlatlarını teker teker öpüyordu.
Paraların tesliminin üzerinden bir gün geçmiştir. Köşk Muhafızı Rasim Bey, eski Sultanın bütün serveti elinden alınırken gösterdiği metanete hayran olduğunu söylemek ihtiyacını hissetmişti kendisine. Ayşe Osmanoğlu’nun hatıralarında anlattığına göre Abdülhamid gülüp geçmiştir bu sözlere. Kelimelerinden bir ateş yalımı hissedilmesi bundandır:
Rasim Bey! Mal habistir. Bir elden gelir, diğerinden çıkar… Ben nice şeyler görmüş, geçirmiş insanım. Bana bunları Allah verdi. Yine o aldı.
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Edhem Eldem, Osmanlı Bankası Tarihi, Çeviri: Ayşe Berktay, İstanbul 1999, Osmanlı Bankası Tarihi Araştırma Merkezi Yayınları, s. 247-248.
[2] İsmail Hakkı Uzunçarşılı, “II. Abdülhamid’in hal’i ve ölümüne dair bazı vesikalar”, Belleten, 10 (1946), 40, s. 713.
[3] Ayşe Osmanoğlu, Babam Abdülhamid, İstanbul 1960, Güven Yayınevi, s. 159. Bu kitaptan yapılacak diğer alıntılar ise sayfa 159-164’dendir.
Bu yazı 43373 defa okunmuştur.
Fikir7 Manset Haberler
12 Kasım, 2007
Abdulhamid Soygunu !!!
Yazar: mim Tarih: 12.11.07
Eklentiler: ittihadcilar
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder