Fikir7 Manset Haberler

23 Eylül, 2007

Asil Terörist Devlet (mi?)

SEMDINLI'DE YAKALANAN DEVTIN TA KENDISIDIR !



Şemdinli'de Yakalanan Devletin Ta Kendisidir!

Önsöz

Bu broşür 9 Kasım Şemdinli'de ortaya çıkan gerçekleri yerinde incelemek, yıllardır halklarımıza acı ve gözyaşına boğan olayların sorumlularını açığa çıkartan Şemdinli halkına selamlarımızı iletmek “yıllardır acılarımız ortak oldu; Şemdinli'de ortaya çıkan pisliklerin üzerinin kapatılmasına izin vermezsek, birlikte üzerine gidersek sevinçlerimiz de ortak olur” diyebilmek için İstanbul, 'dan 25 kurumu temsilen yola çıkan 7 kişilik heyetimizin 23-27 Kasım tarihleri arasındaki Şemdinli, Yüksekova, Hakkâri, Van'daki izlenimleri sonucu oluşturulmuştur.

Şemdinli'de neler oluyor?

9 Kasım günü Türkiye'nin Irak ve İran sınırının kesiştiği, on bin kişinin yaşadığı Şemdinli'de yaşanacak olaylar bu küçük ilçeyle sınırlı kalamayacak kadar önemli gelişmelere yol açtı.

9 Kasım günü saat 12. 00'de, ilçenin tek kitapevi olan Umut Kitapevi'nde her zamanki gibi öğle yemeği hazırlıkları yapılıyordu. İlçe sakinlerinin birçoğu da yine her zaman olduğu gibi öğle yemeğine konuktular. Kitapevi sahibi Seferi Yılmaz, öğle yemeklerinde en az 15 kişinin biraraya geldiğini ve birlikte yemek yediklerini, komünal bir yaşam tarzını hayata geçirdiklerini belirtmiştir.

Mutfak kısmında yemek hazırlıkları devam ederken, binlerce kitabın arasına iki el bombası atılır. Şemdinli'nin tek kitapevi, burasının ilçe halkı için önemini bilen karanlığın sahiplerince ortadan kaldırılmak istenmiştir. Bu amaçla atılan bombalar, aynı zamanda kendilerince halka gözdağı da olacaktı.

Kitapevi sahibi Seferi Yılmaz bu anı şöyle anlatıyor: “Beş saniyede Umut Kitapevi'nin arka bölümünde yemek yapan iki arkadaşıma bombanın atıldığını duyurmak, önümde bir topaç gibi dönen el bombasını alıp dışarı atmak, ya da bir tekme vurmak gibi birçok olasılık geldi aklıma ve bu olasılıklara karşı olumsuzlukları da hesapladım. Bu nedenle bombayı alıp dışarı fırlatamadım. Ancak kendimi hızla dışarı attım. Bu sırada içeride bulunan bir arkadaşım ölmüş, diğeri ağır yaralanmıştı. Ölmemiştim ve bombayı atanı görmüştüm. Halkla birlikte kaçan bombacıyı kovalamaya başladık. Ve onu yakaladık. Böylece Türkiye'nin aydınlık geleceği için yeni bir süreç başlamış oldu. Ölümün yaşandığı yerde, yeni yaşamın tohumları atılıyordu”…

Şemdinli'de halk patlayan bombalara, “faili meçhul” cinayetlere, baskı ve tehditlere yabancı değildi. 15 Temmuz'dan beri, Şemdinli, Hakkâri, Yüksekova üçgeninde 17 bomba patlatılmıştı. Halk sürekli tehditler alıyor, telefonlarına “bilinmeyen” numaralardan ölüm tehditleri geliyordu. Patlamalar öncesinde şehrin ortasında dağıtılan bildirilerle halka yönelik saldırıların başlayacağı mesajı verilmişti. (Bkz. Belge 1). 15 Temmuz tarihinde başlayan bombalı saldırılar, 20 yıllık savaş süresince uygulanan kirli yöntemlerin bir benzeriydi. Umut Kitapevi'ne atılan bombalar da…

Ancak bu kez 20 yıldır halka karşı suç işlemiş özel savaş aygıtı suçüstü yakalanıyordu.

Suçlular ilk kez bizzat saldırıya maruz kalan halk tarafından yakalanmıştı. Bombaları atan, cinayetleri işleyen “meçhul failler”, yıllardır o coğrafyayı kana ve ateşe boğan caniler ilk kez kıskıvrak halkın eline geçmişti. Ve yıllardır potansiyel suçlu olarak görülen, “terörist” ilan edilen halk, gerçek suçluları dünyaya gösterebilmenin imkânına kavuşmuştu. Tüm öfkesine rağmen halk, bombacılara saldırmadı. Devletin gerçek yüzünü, kontrgerillanın bombalamalarını, provokasyonlarını açığa çıkarmak için katilleri linç etmedi.

Bombacılar kimlerdi?

Halkın kıskıvrak yakaladığı bu bombacılar kimlerdi? Üstlerinden hangi kimlikler çıkmıştı? Meslekleri neydi? Neden halkı bombalıyorlardı? Yakalandıkları sırada kimleri arayıp, yardım istemişlerdi? Otomobillerinin bagajında neler vardı? Otomobil kime aitti? Onlar kimin “çocuklarıydı”?

Bombacılar, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt'ın “çok iyi” tanıdığı ve kefil olduğu “iyi çocuklardı”. Daha sonra, savcılık ifadesinde söyledikleri gibi, “Yaşar Büyükanıt'la aynı çadırlarda kalmışlar ve birlikte adam öldürmüşlerdi. Kim bilir o çadırlarda hangi katliamlar planlanmıştı? Halka dönük hangi saldırı kararları alınmıştı? Patlayacak bombaların haberini 7 ay önce Yaşar Büyükanıt, “Türkiye'ye bol miktarda bomba sokuldu. Terör örgütü bombaları patlatacak” diyerek vermişti. Ardından gerçekten bombalar patlamaya başladı. Her patlamanın ardından basın ve resmi yetkililer bombaları patlatanın “terör örgütü” olduğunu söyledi. Kimi devlet kurumları ve askeri tesislerin de bombalanmış olması bu iddialarını güçlendiriyordu. Ancak, 9 Kasım günü yaşanan olaylar hiçbir tartışmaya gerek bırakmayacak bir açıklıkla gerçekleri gözler önüne serdi. Kimlikler üzerlerindeydi.

Onlar Türkiye Cumhuriyeti devletinin görevlileriydi. 9 Kasım günü Şemdinli'ye “devlet görevi”yle gelmişlerdi. Oraya “devlet görevi”yle geldiklerini kanıtlayan resmi belgeler yanlarındaydı. Cephaneliğe dönüşmüş otomobilleriyle, jandarma arama noktalarından bu “görev” belgeleriyle geçmişlerdi. Kimliklerinde; Jandarma Astsubay oldukları yazıyordu. Kimlikler sahte değildi. Türk Silahlı Kuvvetleri'ne ait gerçek kimliklerdi. Onlar Türk Silahlı Kuvvetleri'nde görevli astsubaylardı. O gün, o saatlerde Umut Kitapevi'nin önüne görevleri için gelmişlerdi. Görev emrini komutanlarından almışlardı. Hesapları bu sefer tutmadı ve görevlerini yerine getirirken halk tarafından suçüstünde yakalandılar ve devletin gerçek yüzü bir kez daha çıplak bir biçimde açığa çıktı.

İşleri ters gidince ilk yaptıkları şey, gerçekleştirdiği Şemdinli benzeri 1000 operasyonla övünen eski Emniyet Genel Müdürü, eski İçişleri Bakanı, şu anda Doğru Yol Partisi Genel Başkanı Mehmet Ağar'ı aramak oldu. Ağar, onlara 100 metre ötedeki devlet birimlerinden daha yakındı.

Yakalanan bombacıların otomobilinde, devlete ait silahlar, bombalar, çeşitli belgeler vardı. Otomobilde ele geçirilen astsubayın ajandasında, Umut Kitapevi'nin, caminin, okulun da içinde bulunduğu birçok yerin krokisi vardı. Ajanda, çeşitli saldırı planları, halka dair bilgi notları ve ölüm listelerini içeren bilgilerle doluydu. Tüm bunlar verilen görevin bir parçası olarak hazırlanmıştı. Görevlerinin niteliğini belliydi. Kullandıkları otomobil jandarmaya aitti.

Şemdinli halkı kıskıvrak yakaladığı suçluların kimliğini bilmesine rağmen onları devlet güçlerine teslim etti. Şemdinli halkı, sorunun yakalamış olduğu iki astsubay ve bir itirafçıdan ibaret olmadığını çok iyi biliyordu. Deliller ve yaşanan olaylar o denli çıplak ve göz önündeydi ki, yıllardır üstü kapatılmış olan birçok katliam ve provokasyonun açığa çıkmasına vesile olabilirdi. Halk buna olan inancıyla delilleri ve yakaladığı kişileri devlet güçlerine teslim etti. Hukuki sürecin işletilmesi için inisiyatif geliştirdi. Şemdinli Savcısı olay yerini incelemek için geldiğinde, yeni bir otomobil ortaya çıktı. Otomobilin içinde yine bir astsubay vardı. Bu sefer devlet görevlisi bir asker bir başka devlet görevlisi olan savcıya ateş açarken, Şemdinli halkı bedeniyle etten duvar örerek hukuki sürecin işletilmesi için çalıştı. Bu sırada Şemdinli halkı bir insanını da burada kaybetti. Aynı gün, kitapevine bombayı atan itirafçı tutuklanırken, iki astsubay serbest bırakıldı. Astsubaylar bu kadar delile ve görgü tanığına rağmen, gözaltı süresi bile tamamlanmadan serbest bırakıldı, yeni görevleri için Hakkâri ve Yüksekova'ya doğru yola çıkmasına izin verildi.

Şemdinli'den Yüksekova'ya

Şemdinli'de yaşanan bu gelişmeler çok kısa zamanda bölge halkında yankı buldu. . Halk yıllardan beri kendisine yöneltilmiş olan baskı ve şiddetin kaynağının açığa çıkması üzerine, sorumlulardan hesap sorulması amacı ile haklı ve meşru tepkisini ortaya koydu. 15 Kasım günü 30 bin Yüksekovalı bir protesto yürüyüşü gerçekleştirdi.

Yürüyüşe panzerlerle müdahale eden devlet güçlerinin açtığı ateş sonucu 5 kişi yaşamın yitirirken çok sayıda insan da yaralandı. Binaların çatılarına mevzilenmiş özel timler halkı hedef alarak ateş açmıştı. Bütün gün süren olaylarda, kimi subayların evlerinden halkın üzerine ateş açıldığı da Yüksekova halkı tarafından görülmüştür.

Yüksekova'da bir kez daha görülmüştür ki, Kürt halkının adalet istemleri devlet tarafından panzer ve kurşunlarla karşılanmaktadır.

Yüksekova'dan Hakkâri'ye

16 Kasım'da Hakkâri halkı Yüksekova'daki katliamın öfkesi ile alanları doldurdu. Ancak devlet güçlerinin çok planlı bir şekilde yeni katliamlar hazırlığında olduğu açığa çıktı. Şemdinli'de suçüstü yakalanıp serbest bırakılan astsubay Ali Kaya bu kez Hakkâri'de “görevlendirilmişti”. Hakkâri'de birçok insan Ali Kaya'nın 16 Kasım'daki saldırıyı organize ettiğine tanık olmuştur. Bu durum ise devletin bu bölgede nasıl pervasızca saldırılar düzenlediğine dair güçlü bir kanıt olmaktadır.

Devlet güçleri 16 Kasım günü Hakkâri halkına hedef gözetmeksizin saldırmaya hazırlanmıştı. Binaların üzerine keskin nişancılar, halkın üzerine atmak üzere çuvallarla taşlar yerleştirilmiş, 150 adet sapan yaptırılmış, askeri lojmanlar boşaltılmış, polis ve asker çocukları okullardan panzerlerle alınmış, vilayet konağı ve adliye binasının alt katlarına ağır silahlı özel timler yerleştirilmiştir. Olaylar başlamadan kısa bir süre önce dershaneler henüz derslerin bitmesine iki saat kala boşaltılmıştır.

Polis ve asker saldırısını engellemek isteyen çeşitli partilerin il başkanları, demokratik kitle örgütü temsilcileri özel timlerce dövülmüş, Hakkâri esnaf odası başkanı Mikail Atan özel timler tarafından halkın gözü önünde linç edilmiştir. Ambulanslar ve hastaneler hedef seçilmiş, Hakkâri devlet hastanesi özel timler tarafından basılmış, camları kırılmış, hastanenin içine biber gazı atılmış, birçok hastane personeli dövülmüş, gaz bombası ve kurşunla yaralanmıştır. Yaralılardan biri kontrol noktasında bekletildiği için kan kaybından ölmüştür.

Hakkâri'de yaşananlarda göstermiştir ki, devlet, tüm kurumlarıyla halka karşı topyekün bir savaş politikası uygulamaktadır. Şemdinli'de yakalanan kontrgerilla örgütlenmesi devletin dışında değil organik olarak tam da içindedir. Devletin tüm kurumları tarafından korunmakta ve kollanmaktadır. Bu olayların gerçek ismi Türkiye halkları için hiç de yabancı değildir. Emperyalist- kapitalizmin askeri ve politik merkezleri tarafından örgütlenmiş uluslararası nitelikli halk düşmanı odakların ismi Kontrgerilla'dır. Şemdinli Halkı kontrgerillayı kıskıvrak yakalamıştır.

Hükümetin tutumu

AKP hükümeti Şemdinli, Hakkâri, Yüksekova üçgeninde yaşanan bu olaylara her zamanki faydacı ve pragmatist tutumuyla yaklaştı. Şemdinli olayının gerçekleşmesinin hemen ardından Erdoğan yaptığı açıklamayla “yaşananların lokal bir olay gibi görünmediğini üzerine gidileceğini” söyledi. Halkın yükselen tepkisi ve eylemleri karşısında devlet güçlerinin düzenlediği katliamlar söz konusu olduğunda ise “güvenlik güçlerinin yıpratılmaması gerektiği ve terör örgütünün olaylardan faydalanmaya çalıştığı” söylemlerine sarıldı. Bu kadar çıplak bir biçimde ortaya çıkan gerçeklerin üzerini örtmeye çalıştı. Yaşanan gelişmelerle birlikte iki kez güvenlik zirvesi düzenledi. Katilleri suçüstü yakalayan halkın tanıklığını geçersiz ilan etmesi “yargıya müdahalenin” ötesinde üzerini örtme kararının ilanı oldu.

Şemdinli'de suçüstü yakalanan AKP ve Genelkurmay, suçun hesabını vermek yerine, Erdoğan'ın Şemdinli, Hakkâri, Yüksekova'ya düzenlediği gezide halkın haklı taleplerini hazırladıkları afiş, döviz ve pankartlarla dile getirmesi karşısında “Güvenlik Zirveleri” kararları ile yeni saldırı kararları alıp gerçekleri söyleyenleri susturmaya çalıştı.

Umut Kitapevinde yakalanan kontrgerillanın son 3 ayda

Şemdinli -Yüksekova- Hakkâri- Silopi' de gerçekleştirdiği eylemler

Hakkâri'de ilk patlama

15 Temmuz: Hakkâri'de Kıran Mahallesi'nde seyir halinde Hacı Demir yönetiminde bir otomobilde patlama oldu. Olayda 3 kişi yaralandı.

20 Temmuz: Yüksekova Lisesi Lojmanı önünde bulunan çöp kutusu önüne bırakılan patlayıcı madde büyük bir gürültü ile patladı. Olayda bir kişi yaralandı.

29 Temmuz: Hakkâri Dağ ve Komando Tugayında görevli astsubaylar Şevket Kaygusuz ve Burhan Baykal'ın araca bindikleri esnada, önceden yerleştirilen bomba uzaktan kumanda ile patlatıldı. Olayda 2 asker öldü, 3 kişi yaralandı.

Şemdinli ve Yüksekova'ya Kayıyor

2 Ağustos: Yüksekova'da Cengiz Topel Caddesi şehirlerarası Otobüs İşletmeleri Yazıhanelerinin bulunduğu mevkide bomba patladı.

6 Ağustos: Şemdinli İlçe Jandarma Komutanlığı Askeri Gazinosu ile Askeri misafirhanesi arasında bölgeye bırakılan patlayıcı maddenin patlaması sonucu 5 asker yaşamını yitirdi.

1 Eylül: Şemdinli'de Dünya Barış Günü nedeniyle kurulan Barış Çadırı yakınında bomba patladı. 1'i ağır 5 kişi yaralandı.

1 Eylül: Yüksekova'da Akarsu İş merkezinin bodrum katına yerleştirilen bomba patladı.

10 Eylül: Korucubaşı Hasan Öztunç'un Yüksekova'daki evine iki adet el bombası atıldı.

15 Eylül: Yüksekova'da Zağros işmerkezi bombalandı.

3 Ekim: Yüksekova'da çöp kutusuna bırakılan patlayıcı madde büyük bir gürültü ile infilak etti. Olayda bir komiser beş polis memuru yaralandı.

11 Ekim: Hakkâri'de park halindeki otoların arasına konulan bomba infilak etti.

20 Ekim: Yüksekova'da Huzur Lokantası'nın önünde patlama yaşandı.

25 Ekim: Yüksekova'da bir bekçi kulübesi yanında bomba patladı.

28 Ekim: Zağros iş merkezi bombalandı.

1 Kasım: Şemdinli'de gece geç saatlerde jandarma lojmanlarının yanına park eden 150 Kg. TNT yüklü araçta büyük bir patlama meydanı geldi. 3 polis, 4 asker olmak üzere toplam 23 kişi çeşitli yerlerinden yaralandı. 67 ev ve işyeri hasar gördü.

9 Kasım: Şemdinli'de Umut Kitapevi'ne 2 adet el bombası atıldı. Bir itirafçı, iki astsubay suçüstü yakalandı

9 Kasım: Şemdinli'de Umut Kitapevi'nin önünde inceleme yapan savcıya ateş açıldı. Ateşi açan astsubay yakalandı. Açılan ateşle bir kişi hayatını kaybetti.

15 Kasım: Yüksekova'da halkın üzerine ateş açıldı. 5 kişi hayatını kaybetti, 32 kişi yaralandı.

16 Kasım: Hakkâri'de halkın üzerine ateş açıldı. 15 kişi yaralandı.

Silopi'ye Kayıyor

10 Kasım: Silopi Cumhuriyet Başsavcısının aracına yerleştirilen bomba patladı.

20 Kasım: İtirafçı ve korucular Silopi Emniyet Müdürlüğü'ne el bombası ile saldırı gerçekleştirirken yakalandılar.

22 Kasım: Silopi'de bir mağazaya bombalı saldırı gerçekleştirildi.

Halkın dilinden. . .

Seferi Yılmaz: ( Umut Kitapevi'nin sahibi) “Derin devlet diye bir şey yoktur. Devletin niteliği bellidir. İki devlet yok. Tek devlet var. . . Devlet intikamcıdır unutmaz… Birkaç ay geri çekilebilirler ama bunun intikamını alacaktırlar… Devlet halkın siyasallaştığını göz ardı etti. Bu olayda halkın gücünü gördü, bu yüzden geri çekildiler. ”

Emin Sarı: (ölüm listesinde adı var, fotoğrafçı, belediye encümeni)

“JİTEM buraya çok sık gelmeye başlamıştı. Küçük bir yer olduğu için halk yabancı birini hemen fark ediyor. Böyle bir saldırı bekliyorduk… Her şey JİTEM tarafından sokakta halka dağıtılan o bildiriden sonra başladı… Sürekli ölüm tehdidi alıyorum. Bu olaylardan sonra tehditler kesildi. Ancak hala endişeliyiz. ”

Sezer Öktem: (ölüm listesinde adı var) “4 Kasımda görünmeyen numaradan telefon geldi “sen, Seferi Yılmaz, Emin Sarı öleceksiniz” dedi. Daha önce de şehir içinde polis tarafından tehdit edildim”

Mehmet Kayra: ( ölüm listesinde adı var) “ ölüm listesinde olmamın nedeni DTP delegesi olmam”

Hurşit Tekin: (Yüksekova Belediye Başkanı) “Bu sadece Şemdinli'nin sorunu değil tüm Türkiye'nin sorunu. . Halkın beklentisi bu olayların kökü, nedeni ortaya çıksın. Şemdinli'de failler suçüstü yakalandı. Halk üç kişiyi emniyete teslim etti. Biri tutuklandı. Halk tepkiliydi. Halk ya bu iki insan cezasını çekecek, ya da yüzlerce ölüceğiz diyordu. Halkın tepkisi buna. Bu olaylar sadece bu ilde değil, bütün Türkiye bunu çekiyor. Yıllardır bu zulmü çekiyoruz. Yolda görmüşsünüzdür bir sürü arama var. Sanki bir cezaevinde yaşıyoruz. Cezaevi, bizim memleketten daha güvenlidir… Olaylar sırasında ben de yaralandım, hastaneye kaldırıldım. 2 ölü 13 yaralı vardı. Halk vali bir açıklama yapmadığı için ona da tepki duyuyordu. Başbakanın geleceğinden haberimiz yoktu. Korumaları engel olduğu için görüşemedik. ”

Kerim Kaçar (Şemdinli'de açılan ateş sonucu ağır yaralandı) “Saat 11 de silah sesleri gelmeye başladı. Cenaze getirildikten sonra hükümet konağının önüne geldik. Polis hazır bekliyordu. Panzerden ve çeşitli yerlerden ateş açtılar. Açılan ateşte yaralandım. Emniyetin ikinci katında bir polis, binaların üst katlarındaki camlara ateş ediyordu ki camlar üzerimize düşsün. ”

Cengiz Korkmaz (Umut Kitapevi'ne atılan bomba sonucu hayatını kaybeden Mehmet Zahir Korkmaz'ın abisi) “Kardeşimin bir suçu yoktu. Neden öldürdüler? Başbakan buraya geldi bize baş sağlığı dilemedi. Biz insan değiliz. Biz vatandaş değiliz. Bunu bize reva görüyorlar. Savcı bizi çağırıp ifademizi almadı. Kaymakam bir şey demedi… Bunun üstü örtülmesin. Çocuklarının, eşinin acısı unutulmasın. Neden böyle yaptılar? Devlet bizden ne istiyor? Kardeşimin bir suçu vardıysa yakalasaydı. Bir kardeşim askerde, diğer kardeşimi burada devlet öldürdü… Bize terörist diyorlar, gelsinler bizi görsünler. Biz terörist değiliz. ”

Mehmet Zahir Korkmaz'ın eşi: “Eşim üç beş kuruş para için çalışıyordu. Bunu devlet yaptı. Benim çocuklarımın geleceği ne olacak? ”

Metin Korkmaz (esnaf, pasajda ayakkabı dükkânı var. Umut Kitapevi'ne atılan bomba sonucu yaralandı) “ 9 Kasım'da Umut Kitapevi'nde yemek hazırlığı yapıyorduk. Yemeğe gelecek arkadaşları bekliyorduk. Aniden şiddetli şekilde cam kırıldı. Seferi, bomba atıyorlar diye bağırdı. Bombalar içeri girmişti. Alevlenerek yerde dönüyordu. Masanın arkasına saklandım. Karanlık oldu. Çok kötü kokuyordu. Sürünerek dışarı çıktım, yaralıyım diye bağırdım. O sırada geldiler, hastaneye götürdüler. Vücudumda hala şarapnel parçaları var… Olaydan önce üç silahlı kişiyi görmüştük. Şemdinli küçük bir yer, yabancı olunca hemen tanırız. Onlarla yüz yüze geldik. Hemen yüzlerini çevirdiler… 2-3 yıldır Şemdinli gayet sakindi. Bu sakinlik bazı kesimlerin yararına değildi. Yazdan beri Şemdinli'de bombalar patlıyor. En korunaklı yer olan emniyet müdürlüğünün, jandarmanın önüne bomba konuyor, hiç kimse görmüyor. Bu olacak iş mi? Bunlar yakalanmasa bombalar devam edecekti. Okul, cami, belediye listede vardı… Her şey ortada. . . Artık iş Türk ve Kürt halkındadır. ”

Mehmet Korkmaz'ın annesi: “Bunları yapan insan değildir”

Özgül Özdemir (Yüksekova Belediye Başkan Yardımcısı )

“Yüksekova'da baskılar devam ediyor, akşam dışarı çıkılmıyor, ev baskınları yaşanıyor, gözaltılar yaşanıyor. Heyetler geliyor diye gündüzleri arama yapmıyorlar ancak geceleri olaylar devam ediyor. Valinin görevden alınması bir ödüllendirmedir. Heyetler gelip gidiyor, ama olaylar bir şekilde kapatılacak, yöre halkı kendi kaderiyle baş başa bırakılacak. Bu Türkiye'nin gerçekliğiydi. Yüksekova çetesi örneği var… Şemdinli'de özel hareketçiler belediye başkanımızı “bu heyetler gidecek, içişleri bakanı gidecek sizinle o zaman görüşeceğiz” diye tehdit ediyor. . . Vali açıktan tehdit ediyor. İsimler vererek tehdit ediyor. Halk, devletin bütün kademeleri tarafından tehdit ediliyor. Üç milletvekilinden ikisi çetelerle işbirliği yapıyor. Fehmi Öztürk, Mustafa Zeydan. . . Bunlar halkın milletvekili değildir. ”

Cafer Savaş:

(DTP İl Sekreteri) “Arama noktalarında yeni uygulamalar getiriliyor. Yere yatırılıp, aranıyor. OHAL dönemini aratıyor, bugünkü uygulamalar. Bu saldırı sadece Kürt halkına değil, bütün halkadır… Göstericilerin üzerine subay erlerinden sıcak su dökülüyor, ateş açılıyor, binaların üzerinde keskin nişancılar var. Tespit edilenler ev sahipleri tarafından evlerden çıkarılıyor. Bu 'Türklere ev vermiyorlar' diye yansıtılabilir. Bu doğru değil. Kontrgerilla eylemleri milliyetçiliği körüklemek için yapılıyor. Bizim kaygımız burada öldürülmemiz değil. Kaygımız halkların karşı karşıya getirilmesidir. Burada Türk öğretmen arkadaşlarımız var. Halk bunları koruyor… Bomba krokileri çok ilginç hem devletin kurumları var, hem bizim evlerimiz iş yerlerimiz. Bu oyun boşa çıkarılmalıdır. Belki yüzlerce insanın ölümüne neden olabilir. Ben de ölebilirim. . . Ama bu oyun bozulmalı… Sorun Türkiye halklarının sorunudur.

Engin Mengeş'in Babası: (16 Kasım'da Yüksekova'da devlet güçlerince açılan ateş sonucu öldürüldü. 16 yaşında, lise öğrencisi) “Çocuğum savaşa gitmedi, okula gitti, öldürüldü. 16 yaşındaydı. Lise sonda okuyordu. Tek kurşunla öldürüldü. Devlet o gün her yerden ateş açıyordu. ”

Annesi: “Biz cinayetleri istemiyoruz, oğlumuzun hakkını istiyoruz. Arayacağız. Benim oğlum olaylara karışmamış, okula gitmiş, oradan çıkıp camiye gitmiş namazını kılmış, dışarı çıkmış, orada vurulmuş. Askerler, polisler her yerden ateş açıyorlar. Bu nasıl devlet? Kaçacak yerimiz yok. Biz burada yaşıyoruz, bunlara reva görülüyoruz. ”

İslam … Kardeşi: (15 Kasım'da Yüksekova 'da devlet güçlerince 8 metre mesafeden açılan ateş sonucu kafasından vurularak öldürüldü) “Yıllardır bu acılar sürüyor. Daha çok sürecek. Acımız o kadar büyük ki, her şeyi anlatıyor. 15 Kasım'da silah seslerini duyup işyerinden çıkıyorlar, eve gitmeye uğraşıyorlar. 8 metre öteden kafasına ateş açılıyor. Bunu yapan da bir trafik polisi. Suç duyurusunda bulunacağız, savunmasız insanları öldürüyorlar. ”

Annesi: “Oğlumuzu öldürdüler. Onlar Müslüman değiller. Bu çocuğun suçu yok. Ama bunlar suçlu. Silahı var, her şeyi var. Yakından ateş ediyor. Bu ne biçim acı. Kürtlerin durumu hep böyle çocuklarının öldürülmesi ile mi devam edecek? Kurşunlar halkın üzerine yağıyordu. Hep mazlumları vuruyorlar… Başbakan gelmiş. Biz başbakanı mı gördük? Sen ona gelmemi diyorsun. Başbakan uzmanlara, polislere baş sağlığı diliyor, bize dilemiyor. Bize uğramadı. Hiç bir şey yok gibi davranıyor.

Babası: benim oğlum son olsun. Halklar öldürülmekle bitmez. Bu vatan Kürt ve Türklerindir. Kürtler çok şey istemiyor. Batıda nasılsa burada da öyle olsun. İşadamları yatırım yapmıyor deniliyor. Yapıyor ama ertesi gün devlet orayı bombalıyor.

Eyüp Bor: (19 yaşında, dershane öğrencisi, Hakkâri'de devlet güçlerince açılan ateş sonucu yaralanıyor) “Dersanede okuyordum. O gün dershanedeydim. Emniyet müdürü, dershane yönetimine öğrencileri bırak diyor. Dersler durduruluyor, öğrenciler bırakılıyor. Eve geliyordum, o arada da ateş açılıyor. Sol omzumdan vuruldum. Yoğun bakımdan taburcu edildim. Servise havale etmiyor. Kurşun hala içerdeymiş. En çok üzüldüğüm şey dershanenin yarım kalması. Üniversiteyi kazanma şansım bitti. ”

Annesi: “Önce anaları, sonra çocukları vursunlar. Artık inancımız kalmadı. Bütün dünya bize karşı acımasız. Bir TV'miz var onu bile çok görüyorlar. Biz güçlüyüz, bizi yenemezler. ”

Mikail Atan: (Hakkâri esnaf odası ve şoförler odası başkanı, Hakkâri' de özel timlerce linç edildi, öldü sanılarak bırakıldı)

“16 Kasım'da Hakkâri'de bilinçli linç girişimi vardı. Kesinlikle kitleyi dağıtmaya dönük bir tutum yoktu. Kitleyi imhaya yöneldiler. 6 öğrenci yaralandı. Açılan ateş tamamen belden yukarıyaydı… Biz ortamı yatıştırmaya çalışıyorduk. Bir gün öncesinden güvenlik şube beni aradı. “belediye başkanı ve DEHAP il başkanı burada değil, yarın kepenkler kapatılacakmış” diye sordu. Bilmiyorum dedim. Böyle bir şey olursa bize yardımcı olursanız seviniriz dedi. Güvelik şube o gün arayıp, toplananları dağıtmamı rica ediyor. Gösteri sırasında aşırı bir güvenlik vardı. Panzerler, akrepler sokaklarda dolaşıyordu. Olaylardan önce askeri lojmanlar boşaltılıyor. Belediye binasının üzerinde 50'e yakın polis taş yığmışlar bize atmak için. AKP il başkanına panzerdeki tim hakaret ediyor. Panzerlerden atladılar, silahları havaya kaldırdılar. Kitlenin üzerine taş atmaya başladılar, gaz bombası attılar, havaya ateş açtılar. Kitleyi dağıtmaya gidiyorduk. DKÖ'lerin temsilcileri vardı. Gaz bombalarıyla saldırdılar. Bizi araya aldılar. AKP il başkanını copladılar. KESK şube başkanları, eğitim-sen şube başkanı dövüldü. Akrep arcıyla beni kovaladılar. Duvara sıkıştırdılar. 6 kişi indi. Yukarı koştum. Orada da önümü kestiler. Linç etmeye çalıştılar. Tekmelendim, yere düştüm, tekmelerle saldırdılar, …öldüğümü sandılar, bıraktılar. . . Polis, hastaneye saldırdı. Hakkâri Devlet hastanesinde personelin birinin kolu kırıldı, birinde kurşun yarası var. Hastane içine gaz bombası attılar. Hastaneye götürüldüm. Askeri doktor “benim can güvenliğim yok, rapor veremem” dedi. Beyin filmimi, tomografi çekilmeden gönderdiler. Haklarında suç duyurusunda bulunacağımı söyleyince, rapor verdiler. Savcılığa emniyet müdürlüğü hakkında suç duyurusunda bulundum. Meclis İnsan hakları komisyonu bizim ziyaretimize gelmedi, bizi görüşmek için polisevine çağırdılar. Bizi öldürmek isteyenlerin yanına çağırdılar.

Bişar Mavigöz (Hakkâri Belediye Başkan vekili)

Bununda, Susurluk'a benzemesini istemiyoruz. T: C bunu kapatma peşinde, çünkü bütün pislikler ortaya döküldü. Şemdinli halkını kutlamak gerekir. Destek verilmezse kapatılır. Yüksekova'da halka ateş açıldı. Olayı kapatmak için yaptılar. Peşi bırakılırsa, bu olay yine olur. Silopi'de de oldu. Bunlar durmayacaklardı. Teşhir oldular. Şu an suskunlar. Yine olacak. Elkatmış'ın danışmanı “olay ortaya çıkmış, ancak Ağar'a kadar gidecek, orada duracak” diyor… Savaşlarda bile görülmemiştir. Hastane taranıyor, gaz bombası atılıyor, doktorlar, yaralılar tartaklanıyor. . . Biz oradayız. Üzerimize kurşun sıkılıyor. Diğer taraftan da belediye başkanımız, özel timler; “içişleri bankı gelip, gidecek, sizinle o zaman görüşürüz” diyor, bizi tehdit ediyorlar. Başbakan, belediye başkanına, bundan sonra size olacaklardan sorumlu değiliz, diyor. Halkımı sahipleniyorum, beni tehdit ediyorlar. Böyle olursa Hakkâri boşalır. Boş şehir onların olsun. Vali, polise söz geçiremiyor. Polisi geri çek diyoruz. “söylüyorum, çekilmiyorlar” diyor. Timler, birçok yerin camını copla kırdı, halk kırdı dediler. İnsanlar, ne zaman öleceğini düşünüyor. Kapıyı kırıp, 5 yaşındaki çocuğun kafasına silah dayıyorlar, arama yapıyorlar.

Necibe Güneş ( Hakkâri İHD İl Başkanı):

Hakkâri'de 16 Kasım'daki olayları yönlendiren Ali Kaya'dır. Hükümet konağı, adliyenin bodrumları olay günü öncesi ağır silahlarla doluydu. Hakkâri'de 20 binin üzerinde asker var. Bu bölgelere doğulu çocukları asker olarak gönderiyorlar. Belediye binasına da saldırdılar. Merdivenlerden geri döndüler. Asker ve polisler kendi çocuklarını panzerlerle okullarda aldılar, sonra halkı taradılar. Binaların üzerine taşlar yığılıyor. Öncesinden polis 150 adet sapan yaptırıyor.

Sonuç olarak;

· Şemdinli'de ortaya çıkan, devletin içinde kümelenmiş bir çete değil, devletin ta kendisidir!

· Ordu bölgede yaşanan saldırıların planlayıcısı ve yürütücüsüdür.

· AKP olayların üzerini örtmeye çalışarak, halka tehditler savurarak suç ortaklığını yapmaktadır.

· Halk sorumluların açığa çıkarılması konusunda kararlıdır. Tüm yaşananlara, yoğun baskı altında olmalarına rağmen bölge halkı korkmamakta, sinmemekte, olayların üstünün kapatılmasına izin vermeyeceğini ilan etmektedir.

· Ölüm listeleri, bombalanan ve bombalanacak binaların krokileri sadece ele geçen deliller değil, bölgede bundan sonra da yaşanacak vahşetin göstergesidir. Saldırıların şiddeti 9 Kasım'da Şemdinli'de faillerin ortaya çıkmasından sonrası azalmamış, artarak devam etmiştir.

· Bölge halkının can güvenliği yoktur. Halk yeni saldırılardan endişelidir.

Broşürü Hazırlayan Kurumlar

Amargi Kadın Kooperatifi, Anti-Kapitalist, Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu, BEKSAV, Demokratik Haklar Platformu, Demokratik Toplum Partisi, Disk/Limter-iş Sendikası, Emekçi Hareket Partisi, Ezilenlerin Kurtuluşu, Ezilenlerin Sosyalist Platformu, Haklar ve Özgürlükler Cephesi, Halk Kültür Merkezleri, Halkın Kurtuluş Partisi, Haziran Dergisi, İşçi Mücadelesi, KaraKızıl Notlar, Kaldıraç, KESK İstanbul Şubeler Platformu, Odak Dergisi, Özgürlükler İçin Mücadele Platformu, Partizan, Proleter Devrimci Duruş, Sınıf Mücadelesi, Sosyalist Demokrasi Partisi, Sosyalist Dayanışma Platformu, Toplumsal Özgürlük Platformu

Hiç yorum yok: