Fikir7 Manset Haberler

09 Aralık, 2007

Fransa'nın Antep Soykırımı

Antep şehri Mondros Mütarekesi imzalandığında işgal altında değildi. Fakat mütarekeden iki ay sonra İngilizler Halep teki birliklerinin emniyetini sağlamak amacıyla 1918 yılı sonlarında Çukurova ve 15 Ocak 1919 da da Antep’i işgal etmişlerdi. Anadolu da başlayan emperyalist istilaya ve azınlıkların azgınlıklarına rağmen, dünya politikasından habersiz ve ehliyetsiz Osmanlı devlet adamları istilaya uğrayan Türk halkına sabır ve itaat göstermelerini tavsiye ediyorlardı.


1919 Ekim ayında İngiliz ve Fransızlar arasında yapılan bir anlaşma ile Suriye ve Çukurova Fransızlara devredilmişti. 29 Kasım 1919 da Fransız birlikleri sayısız bayrak ve çiçek taşıyan Ermenilerin sevinç gösterileri arasında Antep’e girdiler. Fransız birlikleri arasında bir de gönüllü Ermeni taburu bulunuyordu. Bu tabur Bağdat ve Filistin cephelerinde, Osmanlı ordusundan silahlarıyla birlikte kaçıp düşman tarafına geçen Ermenilerdi. Fransız garnizonu kendisine karargah olarak Amerikan kolejini seçmişti. Antep Amerikan Koleji buradaki Ermeni ve diğer Hrıstiyan azınlıkları organize etmek ve onları Evanjalist mezhebine göre yetiştirmek için Amerikalı misyonerlerce 1871 de kurulmuş ve 1878 de faaliyete geçmişti. Burada okutulan dersler Fransızca, İngilizce ve Ermenicedir. Yani dil eğitimin özüdür, öğrencileri Hristiyanlığa hazırlama ve onu benimsetmekde temel amaçtır. Fransız işgali sırasında azınlıkları örgütleyen misyonerler her türlü faaliyeti burada planlamışlardır.

Fransızların Antep’in önemli noktalarını işgal etmesi üzerine Türkleri savaşa karar verdiren olaylar da cereyan etmeye başladı. Bazı Türkler Ermeniler tarafından öldürülüyor sanıklar yakalanamıyordu. Akyol camiine çekilen Türk bayrağı Fransızlarca indirilip, Turk bayrağının çekilmesi yasaklanıyordu. Mütareke şartlarında olmadığı halde Türk polis ve jandarmasının Fransızların emrine gireceği bildiriliyordu. Ermeni ve Fransızların gerçek niyetini anlayan Antep Türkleri atalarının tehlikeli günlerde yaptıkları gibi küçük bir devlet sayılması gereken ve mükemmel işleyen bir savaş teşkilatı kurmuşlardı. Fakir Köylüler bile öküzlerini satıp silah ve cephane almışlardı. Savaş hazırlıkları devam ederken Mustafa Kemal Paşa'dan direnişçilere bir mektup geldi. Antep deki Müdafaa-yı Hukuk Cemîyetinin kuruluşunun tamamlanması isteniyordu. Paşanın Kuvayı Milliye'yi temsilen gönderdiği Kılıç Ali Bey de şehirde büyük itibar görmüştü. Kuvayı Milliye Teşkilatı işgal kuvvetlerinin ikmal yolunu kesmek için Antep-Kilîs ve Antep-Akçakoyunlu karayolu savaşlarına büyük önem vermişti ve bu amaçla çeteler kurmuştu. "Düşman arabaları cesedimi çiğnemeden Antep'e giremez " diyen çete komutanı Şahin Bey'in mert sesi en uzak köylere kadar yayılıyordu.

12 Ocak 1920 günü Antep'ten Maraş'a yardıma giden bir Fransız taburu Arabdar bölgesinde ilk baskını yedi. 25 Ocakta da Çete reisi Karayılan Pazarcık'ta bir Fransız birliğini pusuya düşürdü. 18 Şubatta Kilitsen Antep'e sevk edilen bir Fransız taburu Şahin Bey grubu tarafından perişan edildi. Fransızlar 10.000 kişilik dev gücü tekrar Antep üstüne sürdüler. Şahin Beyin grubu kendilerinden 100 misli fazla kuvvetle dört gün dört gece muharebe ettiler. Sonunda yanında kalan 18 arkadaşı da şehit olan Antepli Teğmen Şahin Bey mermisi bittiği için tüfeğini kırıp Fransızların ilerlemeye çalıştığı Ulu Masere köprüsünün başında dikîlip, daha önce söylediğini yaptı ve düşman arabalarının tekerlekleri arcsında ezildi. Kilisten Antep’e gelen Fransız kuvveti 1 Nisanda Kilise dönmek için yola çıktığında Kuvayı Milliye Komutanı Kılıç Ali Bey tarafından Balaban bölgesînde etrafı çevrildi. Silah sesleri şehirde duyulunca Antep'teki Turk ve Ermeni mahalleri arasındo da şehir savaşı başlamış oldu. 4 Nisan'da Kılıç Ali Bey Ermeni mahallesinde bulunan Ermeni millet meclisine "Vatandaşlar, bizim sizinle kavgamız yoktur, bîzim düşmanımız Fransızlardır, Fransızlara kanmayınız, Fransızlar sizi aldatıyor, onlara inanmayın, siz bizimle altı yüz yıldan beri yaşıyorsunuz, bundan sonra da yaşayacaksınız, buna emin olunuz" diye bir mektup gönderdi. Ermenilerin cevabı: "Ya Ermenistan Ya Mezaristan" oldu. Kılıç Ali Bey defalarca Ermenileri yola getirmek ve düşmanlıktan vazgeçirmek için uğraştı, fakat hiçbir sonuç alınamadı.





14 Nisanda Ermeniler Turk direnişçilerin üzerine şiddetli hücumlar yaptılar, Fransız birlikleri de Türk! Mahallelerini bombardımana başladı. Bombardıman İki gün aralıksız devam etti. Ermeniler bütün mahallelerine baştan aşağıya Fransız bayraklarıyla, donattılar. 17 Nisan günü Fransız komutanı şehrin hemen teslim edilmesini aksi halde şehrin tamamının yıkılacağını bildiren bir nota gönderdi. Arslan Bey şehrin ileri gelenlerini toplayarak halkın savunma azmini coşturdu. 23 Nisan Cuma 1920 Cuma günü bütün halk camileri doldurmuş namaz kılarken Boyacı, Hacı Nasır ve Musullu Camileri aralıksız topçu ateşine tutuldu. Halktan bir tek kişi dahî namazını bozmayarak hiçbir şey yokmuş gibi ibadetine devam ettî. Bu hal büyük bir tevekkülün göstergesinin yanında, herkesin bir canlı olarak ölüm içgüdüsünden de kurtulmuş durumda olduklarını açıklıyordu. 26 Nisanda Fransızlar bütün siperlere topçu ve makineli tüfek ateşi altında hücuma geçtiler. Kadınlar, çocuklar cephane, su ve yaralı taşıyor, Fransızların kullandığı gazlı mermiler gözlerin yanmasına, devamlı sulanmasına sebep oluyordu. Keskin nişancı fedailer camilerin minarelerine çıkarak Fransızların kuşbakışı avlamaya boşladılar. Bunun üzerine top gülleleri minareleri vurmaya başladı. Halk coştu, Türk siperleri açılmış ve içeri girilmişse, o evler çapraz ateşe alınarak, binaların içine girip bomba ve süngü ile hattı geçen bütün Fransızları yok ettiler, 3 Mayıs günü şafakla birlîkte Antepliler Fransız siperlerine saldırdılar, akşama kadar süren mücadele düşman siperlerinin içine süngü hücumuyla son buldu. 9 Mayısta Fransızların yüzlercesi süngüden geçirildi. Fransızlar Antep’te aç ve mahsur kalan kuvvetlerine yardım amacıyla Kilitsen hareket ettiler, fakat şehre giremeden Kilis'e kadar kovalandılar. 10 Mayıs’ta 5 adet Fransız uçağı şehri savunanların bulunduğu mevzileri bombaladı. 23 Mayısta Fransızlar 4000 piyade 2 bölük süvari onlarca topçıı bataryası ve 1000 araç yükü erzak ile Antep'e ulaşmayı başardı. Aynı gün şehrin her tarafı topçu ve makineli tüfek ateşîne tutuldu. Yüzlerce bina yıkıldı ve aralarında Karayılan’ın da bulunduğu yüzlerce şehit verildi. Bombardıman 29 Mayısa kadar aralıksız devam etti.




30 Mayıs 'da çatışmalar durdu. Mustafa Kemal Paşa ile Fransızlar orasında yapılan anlaşmaya göre Fransızlar, Antep'te işgal ettikleri yerleri ve Ermeni mahallelerini boşaltarak şehrin dışına çıkacaklardı. Fakat anlaşmaya uymadılar ve şehirden çıkmadılar. 28 Temmuza kadar çatışma olmadı. 29 Temmuz gecesi Türkler gece yarısı Amerikan kolejine baskın yaptılar. Neye uğradığını anlayamayan Fransızlar şaşırdılar, 200'den fazla Fransız askeri süngüden geçirildi. Çok geçmedi Fransız topçusu çatışma bölgesine yağmur gîbi gülle yağdırmaya boşladı. Bu güllelerden Fransızlar da nasibini aldı. Şoku üzerlerinden atan Fransızlar bölgeye birbiri ardına hücuma kalktılar. Direnişçileri topçu mermileriyle yıkılan enkazlardan kendilerine siper yaparak sabaha kadar çatışmaya devam ettiler. Gün ağardığında çatışma alanına gidenler, molozların ve yığıntılann altında kalanları kazma, kürekle çıkardılar. Kolej bölgesi Türklerde kaldı. Akçakoyunlu'dan hareketle 4 tank, çok sayıda zırhlı, 2000 piyade 2 bölük süvari, 4 top bataryası ile 11 Ağustos sabahı Antep'e gelen Fransız takviye kuvvetleri, direnişin en güçlü olduğıı Samsak tepeye yüzlerce topçu mermisi atarak buradaki Tevfik Çavuş ve savaşçılarını şehit etti. Şehre hakim tepelerin hepsi Fransızların eline geçtiğinden Antep’te yediden yetmişe herkes silah başına yopıldı, Kadın, çoluk çocuk binlerce inson kazma ve kürekle siper ve tahkimat işlerinde çalışti. Fronsızlar bir ültimatom vererek şehrin 24 saat içinde teslim olmasını, aksi halde doğacak vahşet ve kctliamdan kendilerinin hiçbir sorumluluk kabul etmeyeceklerini bildirdiler. Fakat cevabı hemen aldılar. "Antepliler sizden af dilemeyi alçaklık sayarlar. Kendi siperleri altında kalarak ölmeyi şeref bilir, bundan da zevk alırlar. Sizin bayrağınızım uğursuz gölgesi altına girecek tek bir Antepli yoktur. Antep halkı yo ölmeyi yahut vatanını kurtarmayı kendisine kanun kabul etmiş bir halk kitlesidir. Antep'te bir canlı fert oldukça ve tat tcış üstünde bir duvar bulundukça siz bu kente giremeyeceksiniz." 15 Ağustosa kador üç gün Fransızlar topçuları, tankları ve uçaklarıyla şehri bombaladılar. Kimse pes etmedi. Tek sıkıntı cephanenin azlığı idi. Her cepheden gelen tek istek "düşmanı yere serdik, mermimiz kalmadı, aman mermi, başka bir şey istemiyoruz" idi. Savaşçıların komutanı Özdemir Beyin cevabı ise "Ne yapalım çocuklar fişek yoktur, düşmana djpçik, kazma ve kürekle karşılık verin, sokak savaşlarında bu daha etkilidir" demiştir. Bu cevabın taşıdığı ruh savaşçıları daha do coşturmuştur. Fransızlar tarafından kale burcuna beyaz bayrak çekin isteğine kalenin tepesine bulunabilen büyük ay yıldızlı bayrak çekilince, bunu gören düşman çıldırmış gibi derhal bütün toplannı kaleye çevirerek yüzlerce mermiyi Türk bayrağının bulunduğu yere atmaya başladı. Vuramadıkları gibi şarapnel Dumanlarının arasında süzülerek dalgalanan bayrağın İhtişamı, şehir savunucuları tarafından ilahi bir işaret olarak algılandı.


Şiddetli bombardıman şehrin altını üstüne getîrdi. Halk artık birkaç yüz senelik rutubetli ve kokulu taş Ocaklarında balık istifi gibi yaşıyordu. Bu karanlık ve havasız mağaralara, yığınlar halinde yerleştirilen kadınlar, çocuklar, İhtiyarlar, güneşten havadan gıdadan uykudan mahrum oldukları için birkaç gün içinde göz hastalıkları, dizanteri ve tifo gîbi korkunç hastalıklara yakalandılar, ilaç bulamadılar, Ayakta kalan camilerin içerisi tıklım tıklım yaralılarla dolu, sokaklarda yaralı bir şekilde yardım isteyenlerin hali yürek parçalayacak haldeydi.

Urfa, Suruç, Pazarcık, Nizip, Maraş bölgelerinden Antep'e yardım kuvvetleri geldi. Dışarıdan gelen takviyeler ile 1 9 Ağustos gecesi müşterek bir saldırı ile Fransız kuşatma hatlarını yardılar, Fransızlar çok kayıp verdiler, fakat toparlanmaları uzun sürmedi. Suriye'den gelen yeni takviyelerle bombardımana devam ettiler. Bir zaman aralığı bulunup kırk binden fazla kadın, çocuk, ihtiyar dışarı çıkartıldı. Yürümeye ayaklarının dermanı olmadığı için, ancak ot üstünde durabilen yetmiş yaşını geçmesine rağmen şehri terk etmeyenler de vardı. Dayı Bey bunlardan biriydi. Antep savaşına fiilen silahıyla katıldı. Silahını ve üç sıra kuşandığı fişekliğîni gece gündüz belinden indirmedi. Kendisine bu kadar ağır yükü niçin taşıyorsun? Denildiği zaman "Gençler görsün de gayrete gelsinler diye böyle dolaşıyorum" cevabım veriyordu.

25 Ağustos 1920 günü Fransız uçakları gene Antep’in göklerinde uçmaya başladılar. Bu kez bomba değil binlerce fetva suretini şehrin üzerine bıraktılar. Halk okudu ve nefret etti. Fetva şuydu. "Kuvay-ı Milliye adı altında sizi kandıran çeteler padişaha isyan etmiş bir kuvvettir. Bu savaşa katılanlar ne gazi ne de şehit olur. Bunlar katil sayılır"

İşgalcî Fransızlar, işbirlikçi Ermeniler ve topraklarınızı savunmayın diyen fetvacılara karşı, 11 ay 8 gün şiddetlî bornbardıman altında binlerce binası viraneye dönen, 1 1.000'den fazla şehit ve yaralı veren Antep; Türk irade ve azminîn muhteşem eserlerinden biridir. Sevr Planlarının yeniden yapıldığı, beyinlerin yeni haritalara alıştırıldığı bir zamanda Fransızların yenİ payla|im savaşında Kafkaslarda tutunacak yer bulabîlmek İçin Ermeni soykırımıyla ilgili yasa çıkarmasına, Türk halkının tepki göstermesî ve TBMM'de Cezayir soykırım yasası çıkartılması isteğine bakın günümüzde Türkiye’yi yönetenler nasıl cevap veriyor. "Hayır, biz aynını yapmayacağız. Biz pisliği pislikle temizleyenlerden değiliz"

Hiç yorum yok: