Fikir7 Manset Haberler

03 Ekim, 2005

27 Mayis Darbesi

27 Mayis Türkiye’yi 100 sene geriye götürdü
Idamindan önce Yassiada'da Menderes'in Avukatligini yapan Talat Asal, yillar sonra o günleri Yeni Asya Gazetesi'ne konustu.
1945 yilinda Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun olan Talat Asal, 1950 Haziran ayinda serbest avukatliga basladi.
27 Mayis 1960 darbesinden sonra kurulan, halkin “Yassiada Mahkemesi” dedigi Yüksek Adalet Divaninda rahmetli Basbakan Adnan Menderes’in savunma avukatligini yapti.
Talat Asal konuyla alâkali sunlari söylüyor:
“Dövüldüm, sövüldüm, mezar denilen hücrede yattim, hapishanede yattim. 31. Piyade Alayinda Yedek Subay olarak görev yaptigim halde üstüne üstlük, ‘Askerlik yapmadin’ diye nezârete alindim.
Velhasil çekmedigim kalmadi.
Müvekkilim Adnan Menderes’i 17 Eylül 1961 günü asarak öldürdüler,
ben de 18 Eylül 1961 günü cübbemi topraga gömdüm.”
1961 seçimlerinde Edirne’den, 1965’te Zonguldak’tan,
1969’da Samsun’dan,
1973 ve
1977’de Izmir’den milletvekili seçilen Asal, Süleyman Demirel’in genel baskan seçildigi Adalet Partisi Kongresinin baskanligini yapti, Alti yil süreyle AP Genel Baskan Yardimciliginda bulundu.
“1961 yilinda süngülerin arasinda girdigim parlamentodan, neredeyse yirmi yil sonra Gençlik ve Spor Bakani olarak silâhla kovuldum” diyen Talat Asal, hasta haliyle büyük bir heyecan ve ciddîyetle sorularimizi cevaplandirdi. Talat Asal,
“Yassida, iskencenin, siyasal ve sosyal rezâletin simgesidir” diyor.
“Adnan Menderes’in avukati olarak gördüklerim, bildiklerim, hatta belgelediklerim vardir, çektiklerim vardir. Bunlari ayni düsünceler ve ayni kurallar içinde yapmayacagim, ancak bazi ipuçlari verecegim” diyen Asal,
- Neden?” diye sordugumuzda,
- “Çünkü daha vâhim degil, çok daha vâhim” diye tek cümleyle özetliyor.
“Müvekkilim Adnan Menderes ve Yassiada” alt basligi ile yazdigi “Günes Batmadi” kitabina ‘önsöz’ yazmayan, yazdirmayan Talat Asal, bunun sebebini söyle açikliyor:
- “Bu kitabin önsüzü yoktur. Felâketin önsözü olmaz, sonsözü olur. O sonsözü yazmaya da benim terbiyem müsaade etmez.” Merhum Adnan Menderes’in avukati Talat Asal, “Menderes’in asildigi 17 Eylül 1961, saat: 13.05”i söyle tasvir ediyor:
- “Türkiye Cumhuriyeti devletinin Basbakani Adnan Menderes, kendi devletinin kurdugu daragacinin önce sandalyesine, sonra da kendi devletinin cellâdi tarafindan asilarak Allah’in huzuruna çikiyordu. Bunun için, günesli bir Sonbahar gününün güpegündüz kapkaranlikti.” “Kardesim, sirdasim” dedigi Adalet Partisi Erzurum eski senatörü Ömer Lütfü Hocaoglu ile birlikte bizi karsilayan Talat Asal, yine de
“1960 27 Mayis’indan sonra ve özellikle 12 Eylül 1980 sonrasinda gördüklerim, gözlemlediklerim karsisinda, artik bazi gerçeklerin gizli ya da gölgede kalmasini dogru bulamadim” düsüncesiyle basindan geçen hâtiralari yaziyor, anlatiyor. Ayrilirken, Menderes’in idam edildigi 17 Eylül’ün yildönümünde yeniden bir mülâkat yapmak için kendisini tekrar ziyaret etmek istedigimizi söyledigimizde, Talat Asal,
- “O zaman hiç konusamam, dayanamam...” diye cevap veriyor. O vakit, kitabina almadigi ve “çok daha vâhim” dedigi Yassiada dehset ve cinâyeti hâtiralarini neden anlatmak istemedigini daha iyi anliyoruz.

ÇOK DAHA VÂHIM HÂDISELER OLDU

Yassiada hâtiralarinizin bir kismini yazdiniz ve
- “Bildigim her seyi yazamayacagim, söyleyemeyecegim” diyorsunuz? Niçin?
- Çünkü, herseyi söylemeyi istemedim, istemiyorum. Bundan ötesini söylemem dogru degildir. Türkiye’de huzurun bozulmasini, insanlarin karsi karsiya gelmesini istemiyorum. Çok daha agir muameleler, çok daha iskenceye dönük olaylar cereyan etmistir. Bu itibarla yarayi bir kat daha desmeyi, yaranin üzerine tuz basmayi arzu etmedigim için böyle söylüyorum. Kitabimda anlatilanlardan daha vâhim degil, çok daha vâhim hâdiseler cereyan etmistir. Bu itibarla huzuru bozmamak için, insanlarin birbirlerine karsi düsman hissine kapilmamalari için söylemiyorum.

MENDERES ASILARAK ÖLDÜRÜLMÜSTÜR

Bir beyânatinizda,
- “Benim müvekkilim Adnan Menderes için ‘idam edilmistir demem, asilarak öldürülmüstür’ derim” diyorsunuz. Bunu biraz izâh eder misiniz?
- Hâdise aslinda çok derin olarak mütalaa edilmeli. Maalesef satihta kaldi. Hâdise Türk Ceza Kanunu’nun 146. maddesinin ihlâli meselesidir. 146. maddenin unsurlarinin olusmasi lâzimdir ki, fiil meydana gelsin. Çünkü, ceza hukukunda unsurlar meydana geldigi zaman fiil olusur. Eger, unsurlardan birisi noksansa fiil olusmaz. Meselâ, hirsizlik fiilinde Türk Ceza Kanununun 491. maddesinde “Her kim bir digerinin malini faydalanmak maksadiyla habersiz alirsa...” deniliyor; yani, haber vermemisse fiil ortadan kalkar. Faydalanma kasti yok, sakadan almissa fiil ortadan kalkar. Yani, unsurun meydana gelmesi lâzim. Türk Ceza Kanununun 146. maddesindeki unsurlar meydana gelmemistir. Çünkü, TCK’nun 146. maddesi Anayasanin tagyir, ilgâsina cebren tesebbüs etme unsurunu tasir. “Cebir” unsuru da meydanda yoktur. Bunlar cebire bir sekil vermisler, “mânevî cebir” demislerdir. Bu suretle suçlamislardir. Binaenaleyh, 146. maddedeki unsurlar olusmadigina göre idam cezasi degildir, asilarak öldürülme halidir. Bunu kastediyorum. Yani, merhum Menderes suçsuz bir insan, Ceza Kanununa göre suç olmayan fiilden dolayi asilan insan, asilarak öldürülmüstür.

MÜVEKKILIMLE YARIM SAAT GÖRÜSTÜRÜRLERDI

- “Yeri gögü degistirseydik, yine de netice alamazdik. Çünkü, mahkeme pesin hükümlüydü” diyorsunuz. Savunmalarin zorlugundan bahsediyorsunuz. Bu konuda neler söylersiniz?
- Bize kararnâmeler, iddianâmeler teblig ediliyordu. Bizim bu kararnâmeler, iddianâmeler muhtevasinda deliller nedir, bunlari bilmemiz lâzim. Bu deliller de dâvâ dosyasindadir. Dâvâ dosyalarini inceleme imkânimiz yoktu. Çünkü, yüzlerce sanik, binlerce dosya vardi. Basbakan Adnan Menderes’in yanisira, bakanlar, dört yüzün üzerinde milletvekili için açilmis dosyalar vardi. “Polisler üniversiteye girdi” diye dosyalari vardi. Topkapi hâdisesinin dosyalari vardi. Bu yüzlerce dosya, küçük oda büyüklügünde küçük naylon çadirin içerisine konulmus. Tabiî, her sanigin da bir avukati var. Içeriye gireceksiniz kendi müvekkilinizin dosyasini bu dosyalarin içerisinde bulacaksiniz. Isimlere ve dosya numaralarina göre tasnif yok. Bu dosyalari bulup okumaniz mümkün degil. Hersey saç saça, bas basa halde idi. Zaten müvekkilinizle yarim saat görüsebiliyorsunuz. Yarim saatten sonra da yarim saat bunu tetkik ediyorsunuz. Bu durumda dosya tetkik etmek imkâniniz mevcut degil. Savunma bu bakimdan âtildir. Ikincisi, benim müvekkilimle konusmam yarim saatti. Benim müvekkilimin ondan fazla dâvâsi vardi. Konusma imkânimiz yarim saatti; yarim saatte ne konusulabilir ki? Hiçbir sey....
Müvekkilim Menderes’le görüsmelerimizde yanimizda dört subay bulunurdu. Biz müvekkilimle görüstügümüzde onlar devamli basimizda oturuyorlardi. Bu dört subayin arasinda müvekkilinizle gizli herhangi bir sey konusabilir misiniz?
Dünyanin hiçbir yerinde böyle bir sey yoktur, görülmemistir. Yarim saat sonra, “Görüsme bitti” denilirdi. Müvekkilinizle görüsürken notlar alirsiniz. Kalkarken bu notlari elinizden alirlar. Müvekkilinizin aldigi notlar da elinizden alinir. Avukat olarak müvekkilinizin söylediginin tamamini kafanizda tutmaya mecbursunuz.

MENDERES’EYAPILMADIK ISKENCE KALMAMISTIR

O perisan halde, o tek oda da, iki tahta sandalye, bir tahta masa, bir demir siyah karyoladan ibaret olan odasinda oturan Adnan Menderes; o iskence altinda hâfizasinda bunu tutacak ve avukat olarak da ben müvekkilimin söyledigi seylerin hepsini hâfizamda tutacagim ve bunlarla müdafaa yapacagim. Böyle sey olur mu?
Bir görüsmede bilerek, Almanca not aldim. Benden notlari istedikleri zaman kendilerine bu Almanca notlari verdim, “Bunu okuyunca ne anlayacaksiniz anlayin” dedim. Savunmanin bu kadar siki tutuldugu bir hal görülmemistir. Bu kadar baglandigi, bastirildigi görülmemistir. Maria Antoinette’in avukati bile 24 saat müddetle müvekkili ile görüsmüstür. Yassiada Mahkemeleri boyunca, Benim müvekkilim Menderes’le yaptigim görüsmelerin toplami 24 saati bile bulmaz.
Müvekkilim Adnan Menderes’e yapilmadik iskence kalmamistir. Târifi mümkün olmayan iskenceler yapilmistir. Bunlari söylemekten, açiklamaktan bile utanirim. Ikinci Cihan Harbinden sonra, 21. asra merdiven dayandigi bir zamanda, bir Fransa’yi düsünün, bir Türkiye’yi düsünün. Pierre Laval idama götürülürken kendisine, gelen vazifeli, “Ekselanslari müsaade buyursaniz, zaman gelmistir” demisti. Ancak, Türkiye’de Adnan Menderes’e, “sen” diye hitap edilmistir. Ve Adnan Menderes Beyefendiye olmadik hakaretler ve iskenceler yapilmistir. Kaldigi odanin tavanin üstüne mozaik makinasi konularak devamli gürültü yapilmak suretiyle hâfizasi dagitilmistir.
Nitekim 6-7 Eylül dâvâsi baslarken, Anayasa Mahkemesi dâvâsinda müdafaasina baslarken suurunun bu sekilde muhtell edildigini (karistirildigini) ifâde etmislerdir.

BIR ODA, IKI TAHTA SANDALYE

Menderes’in kaldigi odayi tasvir edebilir misiniz? Kaldigi oda üç metreye üç metre bir odaydi. Iki tane tahta sandalye vardi. Bu sandalyenin birisine kendisi, digerinde nöbetçi subay otururdu. Bu nöbetçi subaylarindan birisi de sonradan Jandarma Genel Komutani olan Teoman Koman’di. Devamli otururlardi, konusmazlardi. Adnan Bey saati sordugu zaman, yalniz kollarini gösterirlerdi. Bir tahta masa, bir de siyah demir karyola, ufak bir pencere, o pencerenin üzerinde de siyah beyaz bir patiska bez vardi. Yalnizdi, kimseyle görüsmesi, konusmasina müsaade edilmezdi. Yaninda 24 saat nöbet tutan subaylarda tek kelime konusmazlardi. “Saat kaç?” diye sorsa, ancak saati gösterirlerdi. Öylesine kati...

“BEN ALLAH’A VE MILLETE HESAP VERIYORUM”

Bir ziyâretinizde merhum Menderes’e, “Beyefendi siz çok güçlü bir insansiniz. Millet gibi bir âileniz var. O büyük âile sizin güçlü olmanizi bekliyor” dediginizi belirtiyorsunuz. Buna Menderes’in cevabi ne oldu? “7 Eylül dâvâsi” baslarken, “Beyefendi siz genis bir âilenin sahibisiniz. O büyük âileniz, sizden beklenilen müdafaayi yapmanizi, beklenilen ifâdeyi vermenizi istiyor. Ben de bunu istiyorum” dedim. Menderes, “Elimden geleni yaparim” dedi. Müthis bir konusma yapti. Ertesi günkü gazeteler, “Eger bu sekilde Adnan Menderes’in konusmasina müsaade edilirse, Adnan Menderes beraat eder” diye yazdilar. Son “Anayasa dâvâsinin ardindan, idam karari verildikten sonra en son kendisiyle görüsen benim. Birbirimizden ayrilirken, “Beyefendi, sizden eskisi gibi güçlü bir müdafaa bekliyorum” dedim. Sol eliyle kolumu tuttu, sag elini havaya kaldirarak, “Ben Allah’ima ve milletime hesap veriyorum” dedi ve ayrildi, ben de arkasindan baka kaldim.

27 MAYIS TÜRKIYE’YI 50 SENE GERIYE GÖTÜRDÜ

27 Mayis Türkiye’yi en az 50 sene geriye götürmüstür. Su günkü haliyle 100 sene geriye götürmüstür. Devlet gemisi iskelede torpili yemis, yana yatmis bir türlü dogrulamiyor. Bugünkü halin de sebebi budur. Çünkü, yetismis olan devlet adamlarini, politikacilari ifna etmislerdir. Darbe öyle bir seydir ki, asker bir defa tüpten çikmaya görsün, bir daha onu tüpün içerisine sokmak mümkün degildir. Onun içindir ki, ihtilâller tarihinde bir kaide vardir. Ihtilâller ihtilalleri dogurur. 27 Mayis Aydemir hâdiselerini dogurmustur, Aydemir hâdiseleri 12 Mart’i dogurmustur, 12 Mart 12 Eylül’ü dogurmustur. 12 Eylül hiçbir sey getirmemistir. 12 Eylül ihtilâlinde Kenan Pasa, “Eskiye ragbet olsa bit pazarina nur yagardi” demistir. Oysa, 12 Eylül’den sonra Sayin Erbakan, Sayin Ecevit Basbakan olmustur, Sayin Demirel hem Basbakan, hem Cumhurbaskani olmustur. Ben kitabimda da yazdim, Kenan Pasa “baldir-bacak resmi yapacagina, bit pazarinin nasil tersine döndügünün resmini yapsa çok daha iyi olur” diye.

Kaynak: Asim ASYALI - Mehmet KARA - Yeni Asya Haber girisi: 11.06.2003 07:54:51

Hiç yorum yok: